Çocuğun Çocuğa Şiddetinde Eğitim Önleyici Olur Mu?

Beyza Kural- Efsun Sertoğlu 4 Nisan 2018 Türkçe
Facebook Twitter

Çocuğun çocuğa yönelik şiddet davranışlarında eğitimin etkisinden önce yetişkinlerin özeleştiri vermesi gerektiğine dikkat çeken Sertoğlu, bunun ardından cinsel sağlık eğitiminin koruyucu ve önleyici olduğunu söylüyor.

“Çocukların birbirlerine yönelik sınır ihlallerini, zorbalık ve şiddet davranışlarını önlemek/durdurmak için de genellikle ilk akla gelen şey onlara ‘eğitim vermek’ oluyor. Bu konularla ilgili eğitim çalışmaları yapmak elbette gerekli ve önemli. Özellikle cinsel eğitimin koruyucu-önleyici yönü tartışmasız bir gerçek. Ancak cinsel eğitimden önce, konuşmamız gereken başka gerçekler var.”

Çocuğun çocuğa cinsel istismarını önlemek için cinsel eğitimin etkisini sorduğumuz cinsellik eğitmeni-danışmanı Efsun Sertoğlu böyle yanıt veriyor.

Anlattığı “başka gerçekler” içinde yetişkinler, davranışları, çocuklarla ve diğer yetişkinlerle ilişkileri, toplumda, medyada, dildeki şiddet, cinsiyetçilik var.

Bu konularda yetişkinlerin kendilerine sorması gereken sorularını sıraladıktan sonra cinsel eğitimin kapsadığı konuları çocuklarla/ergenlerle gelişim dönemlerine uygun bir dil ve yaklaşımla konuşmanın akranlar arası şiddet, hak ve sınır ihlalleri, şiddet davranışları açısından koruyucu ve önleyici olduğuna dikkat çekiyor.

Sekiz yaşında bir kız çocuğunu zorla götürdükleri yerde “cinsel istismar”dan yargılanan 13 ve 15 yaşındaki iki oğlan çocuğuna yedi ve 12 yıl hapis cezaları verilmesiyle çocuklara hapis cezası vermenin çözüm olup olmadığıyla tartışmaya başladığımız konuya, istismar yaşanmadan “Nasıl önlenebilir?” sorusu ile devam ediyoruz.

Sertoğlu’nun yanıtları şöyle:

“Eğitimlerden sihirli değnek etkisi bekleniyor”

Çocuğun çocuğa cinsel istismarı nasıl önlenebilir? Bu konuda cinsel eğitim etkili olur mu?

Ebeveynler, bakım verenler, eğitimciler, aslında yetişkinlerin büyük kısmı; çocuklara belli bir konuda bakış açısı kazandırmayı, onlarda farkındalık yaratmayı ya da davranış değişikliği oluşturmayı arzu ediyorlarsa bunu genellikle anlatarak, “öğreterek” yapmayı tercih ediyorlar. Ve bu eğitimlerin sihirli bir değnek gibi hızla etki etmesini bekliyorlar.

Çocukların birbirlerine yönelik sınır ihlallerini, zorbalık ve şiddet davranışlarını önlemek/durdurmak için de genellikle ilk akla gelen şey onlara “eğitim vermek” oluyor. Bu konularla ilgili eğitim çalışmaları yapmak elbette gerekli ve önemli. Özellikle cinsel eğitimin koruyucu-önleyici yönü tartışmasız bir gerçek. Ancak cinsel eğitimden önce, konuşmamız gereken başka gerçekler var.

“Günlük hayattaki tutumlarımızı düzenlemeliyiz”

Çocukların kendi sınırlarını tanımlayabilmelerini, sınırlarının ihlal edildiği durumlarda “hayır” diyebilmelerini, başkalarının sınırlarına saygı göstermelerini, birbirleri ile güce dayalı ilişki kurmamalarını, şiddetsiz bir iletişimi benimsemelerini, birbirlerine zarar vermemelerini, hak ve sorumluluk bilincini kazanmalarını istiyorsak bunun yolu onlara eğitim vermekten değil, günlük hayatın içindeki tutum ve davranışlarımıza, toplumsal dinamiklere bakmaktan ve öncelikle bu alanları düzenlemekten geçiyor.

Çünkü çocuklar bizim onlara sözlü olarak anlattıklarımızdan daha çok gözlemleyerek, deneyimleyerek, yaşayarak öğreniyorlar.

“Yetişkinler dünyası çocuklardan itaat bekliyor”

Günlük hayattaki tutum ve davranışlar, toplumsal dinamikler derken neleri kastediyorsunuz?

İçinde yaşadığımız toplumda, yetişkinler ve çocuklar arasında güce, hiyerarşiye dayalı bir ilişki hakim. Güç ve son sözü söyleme hakkı her daim yetişkinde. Böylesi bir ilişkilenme biçiminde çocuk; yetişkine karşı çıkmanın, itiraz etmenin, rahatsız olduğu durumları ifade etmenin, sınırlarını hatırlatmanın, “hayır” demenin “saygısızlık” ve “ayıp” olacağını öğreniyor. Çünkü yetişkinler dünyası, çocuklardan ve ergenlerden daima uysallık, saygı ve itaat bekliyor.

Diğer yandan çocuklar, gücü elinde bulunduran yetişkinler tarafından sıklıkla hakları ve sınırları ihlal edilen; şiddetin her biçimine (fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik) maruz bırakılan bir grup.

Bütün bunların yanı sıra; çocukların ve ergenlerin izledikleri çizgi filmleri / dizileri / filmleri / klipleri, yaygın şekilde kullandıkları interneti ve sosyal medyayı, oynadıkları dijital oyunları, içinde yaşadıkları aile ortamını ve toplumu, çevrelerinde gördükleri ilişki biçimlerini, sokak dilini düşünelim. Bütün bu alanlarda toplumsal cinsiyet kalıpları, cinsiyetçilik, güç ilişkileri, zorbalık, hak ve sınır ihlalleri, şiddetin her biçimi oldukça yaygın ve normalleşmiş halde.

“Dizilere, sosyal medyaya, sokağa bir de bu gözle bakalım”Çocuğun Çocuğa Şiddetinde Eğitim Önleyici Olur Mu? - Çocuk Odaklı Habercilik Kütüphanesi

Toplumun ve medyanın cinsel istismar ve cinsel şiddet vakalarına yaklaşımı ise üzerine saatlerce konuşabileceğimiz bir konu. Faili değil, şiddete maruz bırakılanı suçlayan toplumsal algıyı (mağdur suçlayıcılık) düşünelim: “Orada ne işi vardı, öyle giyinmeseydi, öyle gülmeseydi, aileler çocuklarına sahip çıksaydı…”

Medyanın cinsel istismar ve cinsel şiddet haberlerini verirken kullandığı dile ve görsellere de dikkat edelim. Çoğunda şiddetin estetize edildiğini, hatta pornografikleştirildiğini; haberlerin şiddet eylemine odaklanmayıp röntgenci hazza hizmet ettiğini görürüz. Şiddetin her biçiminin normalleştirildiğini ve kanıksandığını söylemiştim.

Dizilere, komedi programlarına, karikatür dergilerine, sosyal medyaya ya da sokağa bir de bu gözle bakalım. Bütün bu alanlarda fiziksel ve cinsel şiddetin, en çok da tecavüzün şakasının, komedisinin yapılabildiğine şahit oluruz. Cinsel istismar ve cinsel şiddetle ilgili hakim toplumsal algı hukuki süreçlerde de karşımıza çıkar. “Rızası vardı” tartışmaları, iyi hal indirimleri, cezasızlıklar, faillerin korunması… Bütün bu algıdan azade değil.

“Güçlünün baskısına yaptırım yoksa…”

Şimdi birlikte düşünelim.

Böyle bir toplumsal yapı içinde, çocukların/ergenlerin güç ilişkilerini ve şiddet davranışlarını normalleştirmemesi mümkün mü?

Çocuklardan birbirlerinin sınırlarını ihlal etmemelerini, kendi aralarında şiddetsiz ilişkiler kurmalarını beklemek gerçekçi mi?

Yaş, konum ya da cinsiyet açısından “güçlü/üstün” kabul edilen tarafın diğeri üzerinde kontrol, baskı, şiddet uygulayabildiğini ve bunun bir yaptırımı olmadığını deneyimleyen çocukların/ergenlerin, gücün kendilerine geçtiğini düşündükleri noktada diğerini ezmeye /cezalandırmaya kalkma ihtimali yok mu?

Çocukların/ergenlerin birbirleri ile hak temelli, eşitlikçi ve şiddetsiz ilişkiler kurmalarını sağlamanın tek yolu onlara eğitim vermek mi?

“Önce özeleştiri verelim”

Öncelikle her birimiz bu sorular üzerine düşünelim. Şiddet algımızı, şiddet biçimleri arasında hiyerarşi kurup kurmadığımızı, mağdur suçlayıcı olup olmadığımızı, cinsiyetçi kalıplarımızı, günlük yaşamda kullandığımız dili, tutum ve davranışlarımızı, çocuklarla ilişkilenme biçimlerimizi, çocuklara bizden neler aktarıldığını gözden geçirelim.

Bir örnek: Günlük dilde konuşurken cinsiyetçi küfürler eden, yazışırken “amk” kısaltmasını kullanan, yani dilindeki cinsel şiddeti umursamayan, cinsiyetçi şakalar yapmaktan geri durmayan yetişkinleri düşünelim.

Bu yetişkinlerin; çocuktan çocuğa, yetişkinden çocuğa ya da yetişkinden yetişkine yönelen cinsel şiddet eylemleri söz konusu olduğunda ses çıkarması size de tutarsız görünmüyor mu?

Kendi dilimizle, algımızla ve davranışlarımızla şiddeti nasıl beslediğimizin ve normalleştirdiğimizin farkında değil miyiz?

Bütün bunlarla ilgili öncelikle kendi kendimize özeleştiri verelim. Kendimizi dönüştürmeden toplumsal dönüşümü sağlayamayacağımızı unutmayalım.

“Cinsel eğitim koruyucu ve önleyicidir”

Cinsel eğitimi, bütün bu sorular üzerine düşündükten sonra elbette konuşalım. Cinsel eğitim; çoğu zaman zannedildiği üzere çocuklara/ergenlere sadece bedeni tanıtmak, cinsel organların doğru ve bilimsel isimlerini öğretmek, ergenlik döneminde yaşanacak değişimleri anlatmak, cinsel davranışlarla ilgili sorularına cevap vermekten ibaret değil.

Kapsamlı ve hak temelli bir cinsel eğitim; özel alan, sınırlar, hayır diyebilme, ötekinin sınırlarına saygı duyabilme, toplumsal cinsiyet kalıpları, toplumsal cinsiyet temelli şiddet, ayrımcılık, güç ilişkileri, rıza/onay kavramı, cinsel şiddet ve şiddetin diğer biçimleri gibi pek çok konuyu içine alır, almalı.

Bütün bu konuları çocuklarla/ergenlerle gelişim dönemlerine uygun bir dil ve yaklaşımla konuşmak, akranlar arası şiddet, hak ve sınır ihlalleri, şiddet davranışları açısından koruyucu ve önleyici.

“Cinsel eğitim doğum öncesi dönemden başlamalı”

Bu eğitimler nasıl, kimler tarafından ve ne zamandan itibaren verilmeli?

Kapsamlı ve hak temelli cinsel eğitimi genellikle formal bir eğitim olarak düşünüyoruz. Formal eğitim; yapılandırılmış içeriklerden oluşan, tasarlanmış bir eğitim modeli.

Cinsel eğitim dendiğinde aklımıza sadece “ebeveynin ya da eğitimcinin çocuğa/ergene önceden hazırlanmış bir içeriği aktarması” gelmesin. Bu da bir yöntem elbette ve kullanılmalı, ancak cinsel eğitimin her zaman bu şekilde gerçekleşmesi gerekmiyor.

Aslında cinsel eğitim doğumla, hatta doğum öncesi dönemden itibaren başlıyor, başlamalı. Zihinlerde genellikle formal bir eğitim belirdiği için yetişkinler “Küçücük bebeğe ne anlatılır ki?” ya da “Cinsel eğitim için çok erken değil mi?” diye düşünebiliyorlar. Bu yaklaşım biraz da en başta ifade ettiğim “anlatarak öğretme” merakımızdan kaynaklanıyor.

Oysa bir de informal öğrenme var. Doğumdan itibaren; bize bakım verenlerin yaklaşımından oynadığımız oyunlara, okuduklarımızdan izlediklerimize, kurduğumuz sosyal ilişkilerden günlük yaşam aktivitelerine kadar pek çok alanda gözleme ve deneyime dayalı olarak da öğreniyoruz. Cinsel eğitimde de benzer bir öğrenme söz konusu.

“Bebeğin cinsel varlığını kabul etmek de eğitimdir”

Örneğin; doğumdan itibaren bebeğin cinsel bir varlık olduğunu kabul etmek, fiziksel ihtiyaçları kadar duygusal ihtiyaçlarına da cevap verebilmek, onunla şefkatli, kapsayıcı ve şiddetsiz bir ilişki kurmak, henüz kendisini sözle ifade etmese de özel alanı ve sınırları olduğunu bilmek, sınırlarına saygı göstermek, bebeği ihmal ya da istismar etmemek…

Bütün bunlar da cinsel gelişim sürecini desteklemek, bir anlamda informal şekilde cinsel eğitim vermektir.

Çocukların büyüme-gelişme süreçlerine rehberlik ederken onları cinsiyetçi kalıplara hapsetmemek, “kız-oğlan” ikiliğine sığdırmadan istedikleri renkleri giymelerine, diledikleri oyuncaklarla oynamalarına, duygularını bastırmadan ifade edebilmelerine alan açmak; kendi bedenini ve cinsel organlarını keşfetmeye başlayan çocuğa baskılayıcı ve yasaklayıcı davranmamak; çocuğun özel alanına ve sınırlarına saygı göstermek, bir temastan, şakadan ya da sohbetten rahatsız olduğunu ifade eden çocuğun rahatsızlığını dikkate almak ve durmak; eşitlik, farklılıklara saygı, toplumsal cinsiyet kalıpları, ayrımcılık, şiddet üzerine konuşmalar yapmak…

Bunların hepsi cinsel eğitim.

“Fırsat eğitimi”

Bütün bu konular “fırsat eğitimi” dediğimiz bir yöntemle ele alınabilir. Örneğin; çocukla birlikte okuduğunuz bir masalda cinsiyetçi kalıplar varsa masalı ters-yüz ederek yeniden okumak ya da televizyonda şiddet içeren bir sahne çıktığında hemen kanalı değiştirmek yerine çocukla bunun hakkında konuşmak birer fırsat eğitimi.

Cinsel eğitim ebeveynler, bakım verenler, eğitimciler, okul psikolojik danışmanları tarafından verilebilir. Doğumdan itibaren verilen mesajların yanı sıra, özellikle eğitimciler ve psikolojik danışmanlar, yapılandırılmış sınıf içi çalışmalar da yapabilirler. İster formal ister informal olsun, cinsel eğitimde temel ilke yetişkinin ayartıcı/kışkırtıcı ya da baskılayıcı/yasaklayıcı davranmaması, daha nötr bir dil ve yaklaşımı benimsemesi.

Unutulmamalıdır ki, kapsamlı ve hak temelli bir cinsel eğitim her çocuğun hakkı.

Efsun Sertoğlu hakkında

Cinsellik eğitmeni-danışmanı.

Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Sağlık Eğitimi Bölümü mezunu. Mezuniyetinden bu yana, sivil toplum alanında çocuk hakları, çocuk ve ergen sağlığı, cinsel sağlık, cinsel eğitim, toplumsal cinsiyet, cinsel istismar odağında çalıştı.

2009-2016 yılları arasında Türkiye Aile Sağlığı ve Planlaması Vakfı’nda “Okul Temelli Cinsel Sağlık Eğitim Programı”nın koordinatörlüğünü ve eğitimciliğini yürüttü. Bu süre içinde; çocuklar ve ergenlere yönelik cinsel eğitim çalışmalarını, ebeveynlere yönelik “Çocuklarda/Ergenlerde Cinsel Gelişim Sürecinin Desteklenmesi” seminerlerini ve okul psikolojik danışmalarına yönelik “Cinsel Eğitim ve Danışmanlık Çalıştayları”nı yapılandırdı ve uyguladı. Eylül 2016’dan bu yana çalışmalarını bireysel olarak sürdürüyor; okullarda çocuklar, ergenler, ebeveynler, öğretmenler ve psikolojik danışmanlara yönelik cinsel eğitim çalışmaları yapıyor.

2015 yılından bu yana Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği üyesi. Dernek bünyesinde; özellikle çocukların bedensel söz hakkı, çocuklar için onay kavramı, akranlar arası şiddet, cinsel istismar konularında koruyucu-önleyici içerikler geliştirme, materyaller üretme ve uygulama alanlarında çalışıyor.

Eğitim, seminer ve atölye çalışmalarının yanı sıra, cinsel eğitim ve cinsel sağlık alanlarında yüz yüze ve online danışmanlık hizmeti veriyor.

Self Psikoloji Akademi ekibi içinde yer alıyor. Uzm. Psk. Dan. Aykut Bora ile birlikte “Bi Sorum Olacaktı: Çocuk ve Ergen Cinselliği Hakkında Konuşamadıklarımız” adlı kitap çalışmasını yürütüyor. (BK9