Yetişkinlerin Kavgası İçinde Bir Çocuk

Ayşegül Özbek 28 Ocak 2019 Türkçe
Facebook Twitter

Ahmed, Tigran, Feride, Jehan, Ani… Bir çocuğun geride bıraktıkları, cebine sığar mı?

Artıkişler Kolektifi‘nden Alper Şen bir süre önce kaleme aldıkları “Cebimdeki Dünya” kısa film senaryosunu anlatırken, “Geride bırakmak zorunda kaldıklarının hafızasını bir şekilde içinde yaşayan bir çocuk Azad” diyor.

Azad, Suriye’de Ermenilerin yoğunlukla yaşadığı Kesab bölgesinden Hatay’a, oradan da Ermenistan’a zorla göç ettirilen bir çocuk olarak çıkıyor karşımıza senaryoda.

“Çocukların dünyasında zorunlu göçün ne anlamlar ifade ettiğini düşünmek, yetişkinlerin dünyasındaki birçok söylemin çocuklara nasıl yansıdığını da düşünmeyi gerektiriyor. Senaryo Azad’ı yetişkin dünyasının kavgası içinde bir bireyin umutları ve hayalleriyle tasvir etmeye çalışıyor” diye de ekliyor.

Hakkari’den Ankara’ya

Alper Şen göç ettirilen çocuklarla 2005 yıllında çalışmaya başlamış. 1990’larda Hakkari’den Ankara’ya göç ettirilen ve aralarında çocukların da olduğu geri dönüşüm işçileriyle o yıllarda yolları kesişiyor.

“2001-2004 yılları arasında yapmış olduğumuz bir belgeseldi “Hakkari’den Ankara’ya Kağıtçılar”. Bu belgeselle birlikte Oktay İnce ile bu konunun farklı yerlerine bakan ve birbirinin devamı niteliğinde olan belgeseller yapmaya devam ettik.

Bu çalışmayla birlikte çocuklarla kaydeden kişi arasındaki ilişki hiyerarşisinin nasıl oluştuğuna, kaydetme aşamasında defalarca tanık olduklarını anlatıyor Şen.

“Birkaç avantajımız ya da dezavantajımız vardı o yıllarda. Kaydeden yetişkinler olarak hiçbirimizin o zamanlarda belgesel çekimi üzerine profesyonel bir deneyimi yoktu.

“Elimizdeki kameralar da herkesin rahatlıkla kullanabileceği el kameralarıydı. Çekimler sırasında kameranın bir sahne kurmasından çok, görüneni kaydetme çabası içerisinde olması bir anlamda kaydeden ile kaydedilen arasındaki ilişkiyi yeniden oluşturuyordu.

“Bu an, bir süre sonra özellikle çocukların bizim neden ve nasıl kaydettiğimizi sorgulaması ile başka bir anlatıma dönüştü.

“Çocuklar, kaydeden kişinin/yetişkinin – kim olursa olsun- egemen sınıfın ve ideolojinin bir şekilde temsilcisi olduğundan bizden daha çok haberdardı.

“Zaman içerisinde çocukların kamerayı kaydeden yetişkinden alıp kendi aralarında röportajlar yapması, belgesel anlatımını kırdığı gibi bizim de algımızı kırmıştı.”

Görüntüyü sahibine, yani kaydedilen kişinin faydasına geri döndürmek sözde güzel dursa da pratikte pek de kolay olmayan bir şey olduğunu aktarıyor Şen.

O yıllarda yeni kurulmuş olan Gündem Çocuk Derneği ile bu kaydetme pratiğinin çocuk hakları temelinde nasıl olabileceğine dair çocuklarla birlikte atölyeler gerçekleştirmeye başlıyorlar. Dernek 2016’da kapatılana kadar da bu atölyeler birçok kişi tarafından sürdürülüyor.

“Yetişkinlerin insafına kalmış portreler”

“Sinemada çocuğun temsiline baktığımızda, diğer tüm temsiller içerisinde çocuğun daha farklı bir konumda ortaya çıktığını görüyoruz.

“Çocuklar, sinema tarihi boyunca – hayvanlarla birlikte- sinemada kamera arkasına geçip kendi haklarına sahip çıkamayan ve kendisi hakkındaki sorunlu tasvirlere karşı çıkamayan, bu nedenle her koşulda sinemadaki varlığı, yetişkinlerin insafına kalmış portreler çiziyorlar.

“Yine de bu bakışın son 30 yıl içerisinde çocuk haklarının dünyada daha çok gündeme gelmesiyle biraz kırıldığını söyleyebiliriz. Her ne kadar bu konuda fazla yol kat edilememiş olunsa da “Sezercik: Küçük Mücahit” gibi filmlerdeki çocuk temsilinin toplumun çoğunda artık kabul görmemesi de bir aşamadır.”

“Çocuk hakları öncelikle çocuğu bir birey olarak tanımlıyor, yani çocuk 18 yaşına geldiğinde birey olmuyor” diyor Şen.

“Dolayısıyla yetişkinler için geçerli olan bireysel temsiliyetin çocuklar için de geçerli olduğu sinema filmlerinin, çocuk haklarını daha çok göz önüne aldığını söyleyebiliriz.

“Sinema bir sanatsal form olmasının ötesinde kültür endüstrisinin bir aracı. Dolayısıyla kitleleri etkileme aşamasındaki önemi, çocuk hakları perspektifinden baktığımızda çocuğun da sinemada bir birey olarak varolmasını gerekli kılıyor.

“Çocukların, yetişkinlerin dünyasında bir söz söyleme aracı ya da bir masumiyet malzemesi, bir dekor gibi gösterildiği filmler her ne kadar ticari ve sanatsal açıdan başarılı görülse de çocuk haklarının üzerinden geçebiliyor.”

Kaydedilen Çocuk atölyesi

Yaklaşık iki yıldır da çocuk hakları ve sinema atölyesi olarak kurguladıkları “Kaydedilen Çocuk” üzerine çalışıyorlar.

“Sinema tarihinde çocuk temsiline çocuk hakları perspektifinden nasıl bakarız sorusuna atölye, metin ve videolarla cevaplar verme ve bu konuda fikirler ve yöntemler geliştirme çabası sonucunda ortaya çıkan bir çalışma bu.

“Sinema tarihi boyunca çocuğun temsili sinema dilinin oluşmasında çok önemli bir yerde olsa da bu alanda yapılan incelemelerin çoğunlukla film kuramları içerisindeki film analizleriyle gerçekleştiğini ve bir süreklilik içermediğini görüyoruz.

“Sinemada çocuk temsiline çocuk hakları perspektifinden baktığımızda, bu bakışın çocuk hakları aktivistleri, sinema üzerine çalışanlar ve en genel tabirle sinemaseverler için aslında bir çoğunu bildiğimiz filmleri yeniden düşünmemize ve çocuk hakları merkezli sinema dilinin oluşması için yöntemler tartışmamıza, öneriler sunmamıza imkan tanıyor.

Çocukları merkeze alan filmler

“Bu nedenle Charlie Chaplin’in “Yumurcak” (1921) filminden Andrey Zvyagintsev’in “Sevgisiz” (2016) filmine kadar sinemada çocukları merkeze alan yüzlerce filmde çocuğun bir birey olarak varoluşunu arayan ya da tartışan ve bu varoluşun çocuk hakları temelinde çoğalarak çeşitlenmesini amaçlayan bir çocuk hakları ve sinema atölyesi olarak düşündük.”

İlk atölye geçen kasım ayında Ankara’da düzenlenen 2. Çocuk Diyarı Film Festivali’nde gerçekleşti. Şubat ayından itibaren de Mithat Alam Film Merkezi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Hizmet Kulübü’nün desteği ile bir atölyeler serisi düzenlenmesi  planlanıyor.

“Kaydedilen Çocuk” atölyelerinde çocuk haklarındaki maddeleri içeren konu başlıklarına göre derlediğimiz filmler üzerinden film gösterimleri, sunumlar, film analizleri ve röportajlar yapmak amacındayız.

“Bu atölye ve gösterimler, farklı şehirlerde katılımcıların isteği doğrultusunda istedikleri konu başlıkları ve filmler üzerine de gerçekleştirilebilir. Atölyelerin ve gösterimlerin geri bildirimlerini ve metinlerini de oluşturulacak bir web sayfasında yayınlayarak çalışmanın farklı yöntemlerinin ve anlatımlarının paylaşıldığı bir veri tabanını ve kaynakçayı da güncel tutmayı amaçlıyoruz.

“Atölyeler hakkında bilgi almak ya da katılmak isteyenler kaydedilencocuk@gmail.com adresine mail atabilirler.”

Erivan’daki sinema atölyesinde yazıldı

“Cebimdeki Dünya”nın senaryosu 2016’da Erivan’da düzenlenen 12. Rolan Bykov Çocuk ve Gençlik Filmleri Festivali’nde Türkiye ve Ermenistan’dan katılımcıların ortaklaşa düzenlediği bir senaryo atölyesinde yazmıştık.

Göç, her formu ile bu coğrafyada tüm yaşamı değiştiren ve bir çok acı ve zor hatıraları peşinde taşıyan bir kavram. Göç üzerine uzun süredir görsel ve yazılı alanda bir çok çalışma yürütülüyor, son zamanlarda bu çalışmaların daha da çoğalması, yaşanan acıların ve sıkıntıların gündelik yaşamda her yere sızması anlamına da geliyor.

Atölye çalışmasında da hepimizin ortaklaştığı duygunun göç ve sonuçları olduğunu farketmemiz uzun sürmedi. Bu duygu ile Suriye’deki savaş sürecinde Kesab’dan Erivan’a uzanan bir zorunlu göç hikayesinde 9 yaşındaki Azad’ı anlamaya ve anlatmaya çalıştık.

Şimdiye dek bu senaryoyu filme dönüştürme imkanımız olmadı. Belki başkaları gelecekte Azad’ı ya da Azad gibi bireylerin hikayesini sinemaya taşır.