Dünyanın her yerinde kırılganlaştırılmış grupların, iklim temelli afetlerden daha fazla etkilendiğini biliyoruz.
Bu durum, 19 Kasım’da Türkiye’nin birçok ilinde etkili olan fırtına ve kuvvetli yağışların sebep olduğu ölümlerde de gözlendi: Hayatını kaybeden dokuz kişiden dördü, bir ve dokuz yaşları arasındaki üç çocuk ve babaanneleriydi. Diyarbakır’da ise sel sularına kapılan, zihinsel engeli de olan bir vatandaş, yaşamını yitirdi.
Afetlerin kadınları daha çok etkilediğine dair haberler zaman zaman basında yer alsa da, konuyu Türkiye özelinde kapsamlı olarak ele alan çalışmalar oldukça sınırlı. Yine de dünyanın farklı ülkelerinde yapılan araştırmalar, Türkiye için yol gösterici nitelikte.
Endonezya ve Sri Lanka örneği
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’na göre doğal afetlerde kadınların ve çocukların hayatını kaybetme ihtimali, erkeklerden tam 14 kat daha fazla. Buna ek olarak, örneğin 2004 yılında Hint Okyanusu’nda yaşanan tsunami sonucu Endonezya ve Sri Lanka’da yaşamını yitiren kadın sayısı, erkeklerin dört katıydı. Bunun nedenlerini inceleyen araştırmalar, durumun, toplumlardaki cinsiyet eşitsizliği ile doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koyuyor.
Kadınların ve kız çocuklarının bilgiye, teknolojiye, finansal kaynaklara erişimini kısıtlayan, ekonomik gelirlerini kontrol etmelerini engelleyen toplumsal yapılar, onları iklim temelli afetler karşısında da daha kırılgan kılıyor. Örneğin, Oxfam’in 2005 yılında yayımlanan bir bilgi notu, Sri Lanka’da erkeklerin kadınlara göre tsunamiden daha kolay kurtulduklarını çünkü cinsiyet rolleri nedeniyle yüzme ve tırmanma becerilerinin daha çok geliştiğini ileri sürüyor.
Kadınlar ekonomik faaliyetten kopuyor
Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin verdiği bilgiye göre, Türkiye’de 2.5 milyon kadın çiftçinin yüzde 78’i ücretsiz aile işçisi olarak, yüzde 90’ı ise kayıt dışı olarak çalışıyor. Tarım sektöründe, kadınların toprak sahibi olmaması ve çoğunlukla kayıt dışı veya ücretsiz çalışmaları, felaketler sonrasında tazminat alamamalarına neden oluyor. Bu nedenle kadınların felaketlerin ardından toparlanıp yeniden hayat kurmaları da erkeklere kıyasla çok daha zor oluyor.
Kadınların eve kapanması, ekonomik kaynaklara erişimlerini engelleyen önemli bir faktör. Hatta birçok kadının banka hesabının dahi bulunmadığı biliniyor. Sel sonrası kamusal alan kaybı ise afetten etkilenen kadınların yaşamlarını yeniden kurmalarını daha da zorlaştırıyor.
2021 yılında Kastamonu Bozkurt’ta yaşanan sel felaketinin ardından Özge Doruk’un Yeşil Düşünce Derneği için yazdığı Bozkurt: İklim Adalet Üzerine adlı saha çalışması da bu tespiti doğrular nitelikte. Doruk, Bozkurt’ta yaşanan sel felaketinin çay bahçelerini, kafeleri ve ürün standlarını içeren ana meydanı ortadan kaldırmasının, kadınların bölgedeki sosyalleşme ve ticaret yapma imkanlarını neredeyse yok ettiğine dikkat çekiyor. Ana meydandaki standlarda el emeklerini sergileyen ve satan kadınların birçoğunun ticari faaliyeti bıraktıklarını aktarıyor.
Kız çocuklarının eğitimi
İklim felaketleri sonrasında kız çocuklarının eğitimi de erkek çocuklarına kıyasla daha uzun süre kesintiye uğrayabiliyor. Eğitim tesislerinin yıkılması, ulaşım altyapısının zarar görmesi, ailelerin afetten kaynaklanan mali yükleri ve okullarda rehabilite edilmiş su, hijyen ve sağlık hizmetlerinin bulunmaması gibi faktörler, çocukları eşit şekilde etkilemiyor. Örneğin, sel gibi felaketler sonrasında artabilen ücretsiz bakım sorumlulukları da daha büyük oranda kız çocuklarına yükleniyor. Bu durum da eğitimlerini kesintiye uğratabiliyor. Bunun yanı sıra erkek çocuklar çalışmak zorunda bırakılırken kız çocukları da erken evlendirmelere maruz bırakılabiliyor.
Koç Üniversitesi’nde yapılan ve afet mevzuatı kapsamında 17 metni inceleyen bir çalışma, bu metinlerin 15’inin “toplumsal cinsiyet açısından kör,” olduğuna işaret ediyor. Çalışmaya göre, Türkiye Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı’nda (2012-2023) kadınlar riskli birey grupları içinde sayılıyor ve onların ayrıca dikkate alınacağı çalışmaların gerekliliği vurgulanıyor. Ancak belge, kadınların ve onlarla aynı kategoride yer alan yaşlıların, engellilerin ve çocukların karar alma mekanizmalarına katılımları için güçlendirilmesi yerine onların kırılganlıklarına odaklanıyor.
Kadın bakış açısı
Yaşadığımız birçok afet, kadınların afet yönetimindeki yokluğunun, hem afet öncesi doğru önlemlerin alınmasına hem de afet sonrası yeterli hazırlıkların yapılmasına önemli bir engel olduğunu gösteriyor. Kahramanmaraş depreminden sonra da gördüğümüz gibi kadınlar, hijyenik ürünlere erişim, temiz ve güvenli tuvalet ve barınak bulma, temiz suya erişim ile ilgili birçok sorun yaşadılar. 2011 Van depremi sonrası yapılan tespitler de gösteriyor ki geçici barınma alanlarındaki tıp personelinin ağırlıklı erkek olması, kadınların sağlık sorunlarını ifade etmekten çekinmelerine ve sağlık sorunlarının ciddileşmesine neden oluyor.
Bu sorunu çözmenin yolu, kadınların karar alma süreçlerine dahil edilmesinden ve iklim kaynaklı afetlere karşı dirençlilik, bilgi ve becerilerinin artırılmasından geçiyor. Daha iyi bir afet yönetimi için, kadınların bakış açılarının ve deneyimlerinin afet yönetimine mutlaka dahil edilmesi gerekiyor. Toplumsal cinsiyet perspektifinin afet iletişiminden eğitimine ve yönetimine kadar tüm farklı aşamalara eklenmesi şart. (TY)