İzmir depreminde enkaz altından çıkarılan çocukların görüntülerini ekranlardan izledik. Güray, Ayda, Elif… Yıkıntılardan çıkan her canla beraber yaşanan sevinç yerini umuda bıraktı.
Öte yandan pek çok fotoğraf karesi paylaşıldı, televizyondan çocukların yıkıntıdan çıkarıldıkları ana şahit olduk, ardından hastanedeki görüntülerini izledik.
Bu görüntüler-fotoğraflar özellikle dramatize bir şekilde sıklıkla yayınlandı, paylaşılmaya da devam ediyor. Hatta çoğu yönetici, devlet kurumu, belediyeler sosyal medya hesaplarından duygusal içeriklerle çocukların fotoğraflarını yayınladı.
“Paylaşım çocuğa ne hissettiriyor?”
Peki, deprem travmasını yaşamış çocukların bu görüntülere maruz kalması, görüntülerin defalarca paylaşılması çocuk hakları açısından bize neler söylüyor?
Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden ve Çocuk ve Ergen Psikiyatri Derneği Travma Komisyonu Başkanı Doç. Dr. Serhat Nasıroğlu, bu karelerin travmayı hatırlatıcı ve rahatsız edici görüntüler olarak çocuğun karşısına çıkabileceğini söylerken ekliyor; “Ve elbette çocuk bu izni size hiçbir zaman vermemişti.”
“Son yıllarda büyük travmatik olaylar sonrasında duygusal olarak etkilendiğimiz ya da bazı kişiler için daha sık etkileşim alacağını düşündükleri için fotoğraf paylaşım sıklıkları artmaya başladı. Ne amaçla yapıldığından bağımsız olarak, öncelikle kendi hissettiğimizle birlikte yapılan paylaşımın çocuğa, ailesine ve bir başka kişiye ne hissettirdiğini de düşünmek gerekiyor.
“Çocuğun acısını mı paylaşıyorsunuz, yoksa…”
“Bu düşünme süreci hızlı paylaşımın önemli olduğu bu günlerde, çok zor farkındayım, ancak bazen çocuğun acısını paylaşıyoruz diye gösterilen bir fotoğraf karesi aslında bir çocuk istismarı olabilir. Evet istismar bize çok abartılı bir kelime gibi gelebilir ancak istismarın birçok çeşidi vardır ve bir çocuğun travma anında örneğin enkaz altında kimliği belli olacak şekilde görüntüsünün paylaşılması çocuk ruh sağlığı açısından uygun olmayacaktır.
“Peki, ama neden uygun değil diye düşünebiliriz, işte burada da travma sonrası stres bozukluğunu konuşmamız gerekiyor. Travmaya uğrayan çocuk açısından hayatının herhangi bir döneminde bu kareler travmayı hatırlatıcı ve rahatsız edici görüntüler olarak karşısına çıkabilir ve elbette çocuk bu izni size hiçbir zaman vermemişti. Burada asıl önemli husus sizin kendinizi iyi hissetmeniz veya etkileşim almanız değil çocuğun ne hissedeceği olmalıdır.”
“Çocuğu konuşmaya teşvik edin”
Çocuklu evlerde deprem görüntülerinin olduğu kanalların sürekli açık olmasıyla ilgili olarak ise şunları söylüyor Doç. Dr. Nasıroğlu:
“Öncellikli olarak bir konuya dikkat çekmek istiyorum, çocuğun deprem gibi yaşadığı olumsuz yaşam olaylarının çocuk üzerindeki etkisini anlamak ve etkileri azaltmak için çocuğun deprem anında ne yaptığı, ne düşündüğü, ne hissettiği, şu anda ne hissettiği ve gelecekle ilgili neler düşünüyor gibi sorular çocukla konuşulmalıdır.
“Ailelerin de bu soruların yanıtlarını paylaşarak çocukla olan ilişkilerini kuvvetlendirmeleri ve çocuğu konuşmaya teşvik etmeleri faydalı olacaktır. Yaygın olarak bilinenin aksine çocuklarla travmatik deneyimlelerini konuşurken yaptığımız unutturmaya çalışmak değil, yaşadıklarını ve duygularını anlatmaya teşvik etmektir.
“Ancak basın ve sosyal medyaya gelince işler farklılaşıyor. Maalesef ekran başında izlediğimiz bazı görüntüler çocukları deprem travmasına ek olarak ikincil olarak olumsuz etkileyebilir. Çocuğun korku ve endişesini arttırabilir. Bu nedenle çocukla deprem konuşulmalı ancak deprem ile ilgili denetleyemediğimiz aşırı görsel ve işitsel uyarı verilmesi ise uygun olmayacaktır.”
“Hastaneden gelen fotoğrafların hiçbir yararı yok”
Avukat Özge Üstün de çocukların enkaz altından çıkartıldığını öğrenmekte toplumun menfaati olduğunu hatırlatarak, buna ilişkin haber yapılırken “makul ölçüde” görüntü kullanılmasının normal karşılandığını aktardı.
Aynı zamanda çocuk hakları aktivisti Üstün sosyal medya hesabından çocukların görüntülerinin paylaşılmasıyla ilgili olarak özetle şunları söyledi:
“Keza; görüntüler kullanılarak yapılan paylaşımlarda da bu kurallara riayet edilmesi gerekir. Bu gereklilik; toplumun menfaati içindir. Bu ise; acının romantize edilmesinin, toplumu, acıya duyarsızlaştırmasından ve bunun bir yarış haline dönüşme ihtimalinden kaynaklanmaktadır.
“Küçüklerin, enkazdan çıkartıldıktan sonraki görüntülerinin, özellikle “hastaneden yeni fotoğraflar” şeklinde paylaşılmasında kamunun “hiçbir menfaati” yoktur. Bu noktadan sonraki görsel paylaşımlar, özel bir nitelik arz etmedikçe, çocuklar açısından hak ihlaline girer.
“Diğer yandan; hangi grup olduğu fark etmeksizin; kişilerin siyasi görüşlerini ifade ederken küçüklerin görüntülerini kullanmaya ihtiyacı yoktur. Hiçbir siyasi; çocukların mağdur hallerinin görüntüleri üzerinden, diğer görüşlere karşı, lehte veya aleyhte görüş bildirmemelidir. Mağdur çocuklara veya diğer mağdur kişilere yapılan yardımların “şova” dönüştürülmesi ve bunların birer reklam malzemesi haline getirilmesi ise; görmek isteyeceğimiz son şeydir.”
Paylaşmaya neden ihtiyaç duyuyorum?
Çocuk ve Gençlik Çalışmaları Uzmanı Ceren Suntekin ise bir çizimle yetişkinlerin kendi kendisine sormasını istiyor: “Çocuk görseli paylaşmaya neden ihtiyaç duyuyorum?”