Çocuk Fotoğraflarının Medyada Kullanımı

Dr. Esra Ercan Bilgiç 2020 Türkçe
Facebook Twitter

Dr. Esra Ercan Bilgiç İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü

30 Ekim 2020’de yaşanan İzmir depreminin ardından, çocuk fotoğraflarının geleneksel ve sosyal medyada kullanımı, paylaşımı ve yaygınlaştırılması tartışma konusu oldu. İstanbul Bilgi Üniversitesi Medya Bölümü öğretim üyesi Dr. Esra Ercan Bilgiç, 5 soru etrafında bu tartışmaya hak temelli perspektiften katkıda bulunan yazısını Dijital Medya ve Çocuk için kaleme aldı.  

Çocuk fotoğraflarının haberciler, gazeteciler, editörler vs. tarafından oluşturulan içeriklerde kullanımı hakkında, üzerinde uzlaşılmış net kurallar var mı?

Basın ve ifade özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğü gibi hususlar gözetilmesi gereken demokratik değerler arasındadır. Haber yaparken uyulması gereken evrensel, genel geçer ve kesin olarak tanımlanmış yaptırımları olan bağlayıcı meslek kuralları yoktur. Zaman içerisinde oluşmuş gazetecilik etik ilkeleri ise “zararın sınırlandırılması” prensibini içerir ve “özellikle çocuklar söz konusu olduğunda gereksiz bilgilerin habere girmemesinin daha iyi olacağı” üzerinde durur. (UNICEF, 2007, s 58)

Habercilerin haber yapma pratikleri üzerinde belirleyici rol oynayan pek çok faktör vardır, bunlar arasında reyting beklentisi, tıklanma veya satış kaygısı, kamuoyunu bilgilendirme veya kamuoyunun merakını giderme motivasyonu sayılabilir. Rekabet koşulları çerçevesinde okurun-izleyicinin ilgisini daha fazla çekebilmek için kullanılan hikâyeleştirme pratiği haber üretiminde başvurulan önemli bir yöntem olup dramatizasyon bunun en etkili araçlarındandır. Özellikle afet zamanlarında medyada sıklıkla karşımıza çıktığı üzere, olayları dramatize ederek haber yapan bir habercinin yanlış bir iş yaptığını iddia etmek doğru olmayacaktır. Öte yandan, dramatizasyonun ve tüm haber yapma süreçlerinin çocuklar üzerinden gerçekleştiği durumlarda, özellikle dikkat edilmesi gereken hususlar vardır. UNICEF’in Çocuk Hakları ve Gazetecilik Uygulamaları Hak temelli Perspektif Kitapçığı (2007) Türkçe olarak yazılmış önemli başvuru kaynakları arasındadır.

Bahsi geçen kitapçıkta Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun Çocuk Haberciliğiyle İlgili Rehber İlkeleri’ne yer verilmektedir. Buna göre “gazeteciler ve medya kuruluşları, çocuklarla ilgili olayları aktarırken en yüksek etik davranış standartlarını korumalı, (…) çocuklarla ilgili haber malzemelerinde kalıp yargıların ve sansasyonel sunumların kullanılmasından kaçınılmalı, (…) çocuklarla ilgili her türlü malzemenin yayınlanmasının doğuracağı sonuçları dikkatlice değerlendirmeli ve çocuklara verilebilecek zarar en aza indirilmeli, (…) bariz bir şekilde kamu yararı olmadığı sürece çocukların görsel olarak ya da başka bir şekilde kimliklerinin ortaya çıkmasını engellemelidir.”  (UNICEF, 2007; s 62 – 63, Bianet, 2010)

UNICEF’in medyanın çocuklarla ilgili haberlerde dikkat edilmesini önerdiği rehber ilkeler, “her çocuğun onurlu bir yaşam sürme ve her koşulda kendisine saygı gösterilmesi hakkı”;  “her çocuğun yüksek yararı” gibi hakların her şeyin üzerinde korunması gerektiğine işaret eder. (UNICEF, 2007, s. 63-64) Buna göre, Çocuk Haberciliği Etik İlkeleri kapsamında gazetecilere “çocuğun hikayesi veya görüntüsü için daima doğru bir bağlam oluşturulması” tavsiye edilmektedir.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Medya ve Çeşitlilik Klavuzu’nda “medya profesyonellerine yönelik konuyla ilgili olarak “durumun kamu yararına olacağına ilişkin açık veriler bulunmadıkça, ister fail ister mağdur olsun, çocukların görsel sunumundan ve onların teşhisine ve teşhirine yol açacak uygulamalardan kaçınılması; Çocukların kimliğinin tespitine yol açacak bilgilerin verilmesinden kaçınılması;  Çocukların görüntülerinin alınmasının gerekli olduğu hallerde açık ve doğrudan yöntemlere başvurulması, mümkün olduğu durumlarda görüntülerin çocukların ve sorumlu bir yetişkinin bilgisi ve onayı dahilinde elde edilmesi” tavsiye edilmektedir. (Bkz. Mine Gencel Bek, 2011, s. 23-49)

Çocuk fotoğraflarının medyada hiçbir koşul altında kullanılmaması mı gerekir?

Bu sorunun yanıtlanabilmesi için öncelikle can alıcı başka bir sorunun yanıt bulması gerektiği üzerinde durulmaktadır: “Hangi durumlarda haberin değeri çocuğun yüksek yararından üstündür?” Çocuğun yüksek yararının da üstünde bir haber değeri söz konusu ise, çocuk görüntülerinin haberlerde kullanılması etik bakımdan kabul edilebilir olarak değerlendirilebilmektedir. Bir olayı haberleştirirken, haberin değerinin çocuğun yüksek yararından üstün sayılıp sayılmayacağına karar verme sorumluluğu, temel olarak habercinin kendisindedir. Bu nedenle haberi yapan gazetecinin, yayına koyan editörün eğitimi, geçmişi, birikimi, kişiliği, etik ilkelere bağlılığı, hak odaklı bir bakış açısına sahip olup olmadığı, hangi medya kuruluşuna bağlı çalıştığı gibi sübjektif konular bu sorunun yanıtlanmasında büyük rol oynamaktadır.

Bazı istisnai durumlarda, çocuğun kimliğinin, adının ve/veya tanınabilir görüntüsünün kullanılması çocuğun yüksek yararına olabileceği belirtilmekle birlikte, “tek bir çocukla ilgili haber yapmaktansa çocukların genel durumuyla ilgili haber yapılması” önerilmektedir. (UNICEF 2007, s. 86) Bu istisnai durumların neler olduğu herhangi bir kaynakta net olarak ortaya konmamış olup üzerinde tartışılan ve güncelliğini her zaman koruyan bir konudur. Örneğin Umay Aktaş Salman’ın hazırlamış olduğu Haberde Çocuk – Çocuk Odaklı Habercilik Ek Kitabı’nda yer alan şu örnek aydınlatıcı olacaktır:

“Görüntü kullanılmasının çocuğun yararına olduğu durumlar da var. Örneğin, çocuk kendini ifade etmek, görüşünün dikkate alınmasını sağlamak isteyebilir. Süreklilik taşıyan bir hak mücadelesinin ya da kampanyanın kendi kararıyla parçası olabilir. İşte bu durumlarda çocuğun görüntüsü yine kendisinden izin alınarak kullanılabilir. Bunun en güzel örneklerinden biri iklim değişikliğine dikkat çekmek için okul grevine çıkan 16 yaşındaki İsveçli aktivist Greta Thunberg. Artık Greta’nın fotoğrafı için izin gerekmez hale geldi.” (Salman, 2019, s. 28)

Günümüzde haberlerin editoryal haber filtreleme süreçlerinden geçmeden sosyal medya kanalları üzerinden doğrudan ve hızla yayılması, etik tartışmaların zamanında yapılmasını çoğu zaman imkânsız hale getirmektedir. Bununla birlikte, hangi durumlarda çocuk fotoğraflarının kullanılabileceği sorusu çoğu zaman sübjektif yargılara ve farklı bakış açılarına göre değişebilmektedir.

Doğal afetler veya felaketler haberleştirilirken çocuk görüntüleri kullanılabilir mi?

Özellikle doğal afetler veya felaketler haberleştirilirken medyada çocuk görüntülerinin kullanılması, medyadaki genel çocuk temsili konusundan bağımsız değildir. Çocukların medyada nasıl temsil edildikleri, tüm dünyada pek çok araştırmanın konusu olmuştur. Türkiye’de çocukların medyada nasıl temsil edildiklerini ele alan pek çok çalışmada ortaya konan ortak bulgu, çocukların “genellikle başına “kötü”, “trajik”, “dehşet” bir olay geldiğinde, istismara, şiddete, tecavüze maruz kaldığında, kaçırıldığında, öldürüldüğünde ya da bir kazada hayatını kaybettiğinde, suça itildiğinde…” haber olduklarıdır. (Salman, 2019, s. 18) UNICEF kitapçığında da dikkat çekildiği üzere, “Medyada çocukların nasıl temsil edildiklerine baktığımızda çoğunlukla medya gündeminde yetişkinlerle eşit oranda yer almadıklarını; haber öykülerine konu olduklarında ise şiddet veya kazaya maruz kalmış pasif ve sessiz “kurbanlar” veya bizzat şiddet ve potansiyel tehlikenin kaynağı veya öznesi olarak işaret edildikleri görülmektedir.” (UNICEF, 2019, s. 36) Aynı çerçevede Ezgi Koman da  Türkiye Yazılı Basınında Çocukların Temsili raporunda şu tespitlerde bulunmaktadır: “Çocuklar medyada ancak nesneleştirilerek, ‘mağdur’ veya ‘yetişkinlerin şirin uzantıları’ olarak yer buluyor. Çocuklar devlet ve toplum tarafından, güçsüz, masum, kolay incinebilir, acınası varlıklar olarak algılandığından, bir haberin daha fazla dikkat çekmesi, daha fazla duygusal tepki yaratması için sıklıkla haberin öznesi değil nesnesi olarak medyada yer buluyor. Çocukların haberi yapılan olayla gerçek ilişkisi, olayın onlarda yaratacağı etkiler, düşünceleri, hissedecekleri önemsizleşiyor, birer özne oldukları görmezden geliniyor.” (Ezgi Koman, 2018, s. 5)

Hiç tesadüf değil ki, doğal afet ya da felaketler haberleştirilirken de çocuk görüntülerinin kullanılması medyada çok yaygın bir pratik olarak karşımıza çıkmaktadır. Haberciler mağdur olarak sunulan çocuk hikayelerini çoğu zaman dramatize ederek ve bu haberlere eşlik eden fotoğraflar kullanarak duygulara hitap edebilmekte ve konuya daha fazla dikkat çekebilmektedirler. Örneğin Aylan Kurdi’nin kumsala vuran cansız bedeninin gösterildiği fotoğraf, mültecilerin maruz kaldıkları insani darama dünya kamuoyunun dikkatini çekmede son derece etkili olmuştur. Pek çok muhabir bu fotoğrafın tartışmasız haber değeri taşıdığını dile getirmiştir. Örneğin foto muhabiri Ozan Güzelce’nin söz konusu fotoğrafla ilgili değerlendirmesi dikkat çekicidir: “Aylan Kurdi’nin fotoğrafı kesinlikle kullanılmalıydı çünkü bazı fotoğraflar vardır ki insanlık tarihinde yarattığı etki ile her zaman hatırlanacaktır. Bana göre Aylan Kurdi’nin fotoğrafı kesinlikle bugüne kadar çekilen ikonik fotoğraflar arasında yerini almıştır. (…) Nasıl Vietnam’da albayın öldürdüğü tutsak, yine Vietnam savaşında bombardımandan kaçan kız çocuğu, Halepçe katliamında Ramazan Öztürk’ün ölen anne ile kızının fotoğrafı ve Kevin Carter’ın Sudan’da akbabanın yanında çektiği ölmek üzere olan aç çocuk fotoğrafı insanların zihinlerine kazınmış olarak kaldıysa, Aylan Kurdi’nin fotoğrafları da kesinlikle unutulmayacak ve her baktığımızda insaniyet, vicdan gibi kavramları tekrar tekrar sorgulatacaktır.” (Özdemir, 2015)

Benzer bir şekilde UNICEF kitapçığında konuyla ilgili şu ifadelere yer verilmiştir: “Medya tarafından sunulan en güçlü trajedi, çatışma, doğal afet ve umut görüntülerinde çocukların kullanılmasıdır. Napalm gazının öldürücü gücü sonsuza kadar dokuz yaşındaki Phan Thi Kim Phuc’un Vietnam’da bir yolda çıplak koşan görüntüsüyle ilişkilendirilecektir. Bu fotoğraf 1972’de Nick Ut’a Dünya Gazetecilik Fotoğraf Ödülünü kazandırmıştır. Bugün bu fotoğrafın yayınlanıp yayınlanmayacağını, ya da neden yayınlanamayacağını tartışmak önemlidir. Bu fotoğrafın yayınlanmasında çocuğun yüksek yararı gözetilmiş midir yoksa daha geniş bir düşünce –Vietnam savaşı- mı dikkate alınmıştır?” (UNICEF 2007, s. 92)

Görüldüğü gibi, doğal afetler, savaşlar veya felaketler haberleştirilirken çocuk görüntülerinin kullanılıp kullanılamayacağı sorusuna kesin kabul görmüş, net ve tartışmasız bir yanıt vermek mümkün değildir. Ancak bu sorunun etik, sosyolojik ve psikolojik açılardandan tartışılması veya haber değerinin mi çocuğun üstün yararının mı ağır bastığının tartışılması, diğer bir deyişle tartışmanın kendisi önemlidir.

Bu konuyla ilgili olarak Oslo Çağrısı da hatırlanmalıdır. 1989 tarihli BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 10. Yıldönümü olan 1999 yılında, “kitle iletişim araçlarının çocukların yaşamlarında olumlu bir etki yaratmasının yeni yollarını araştırmak için bir araya gelen medya sahipleri ve çalışanları, öğretmenler, politikacılar ve çocuklar tarafından açıklanan Oslo Çağrısında da çocukları dramatize etmeden, onları çeşitli klişeler altında habere yansıtmadan, çocukları küçük düşüren haber dilinden uzak durarak çocuğun medyada nasıl temsil edildiğine önem verilmesi gerektiği”  üzerinde durulmuştur. (Koman, 2018, s. 7) Diğer yandan, çocukların her ne sebeple olursa olsun haberlerde kullanıldığı durumlarda Salman’ın dikkat çektiği şu noktaları göz önünde bulundurmak yerinde olacaktır: “Çocuğun yaşadığı sorun her ne ise metninizi hak temelli bir yaklaşımla kaleme alın. Çocuğun içinde bulunduğu koşulları, başına gelen olayları sadece aktarmakla kalmayın. Bu tür olayların meydana gelmesine yol açan süreçler hakkında da bilgi verin. Süreçte ihmaller yaşanmış mı, kimlerin sorumlulukları var, neler yapılmış ya da yapılmamış? Devletlerin çocuk hakları yükümlülükleri temelinde bunları sorgulayın. Çocukların fotoğraflarını çekmek için adil, açık ve dürüst yöntemler kullanın. Mümkün olduğunda fotoğrafları çocuğun veya ondan sorumlu bir yetişkinin rızasını alarak çekin.” (Salman, 2019, s. 31 -34)

Haberlerde ve sosyal medya paylaşımlarında çocuk fotoğraflarının kullanılması çocukların haklarının ihlali anlamına gelir mi?

Geleneksel medyada ve sosyal medyada yer alan bir haberde, habere konu olan çocuğun fotoğraflarının kullanılması, söz konusu çocuğun kişilik haklarını ilgilendiren bir durumdur. Kişilik hakkı, “kişinin, kişisel değerleri üzerinde sahip olduğu mutlak ve tekelci hak” olarak tanımlanmaktadır. Yargıtay’a göre ise kişilik hakkı, “kişinin kendi özgür ve bağımsız varlığının bütünlüğünü sağlayan ve herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir hak” olarak değerlendirilmektedir. (Çakır, 2018) Bu doğrultuda akıllara, reşit olmamış bir çocuğun da kişilik hakkı sahibi sayılıp sayılmayacağı sorusu gelebilir. Kanuna göre “kişilik, çocuğun sağ olarak doğumuyla başlar ve ölümle sona erer. Çocuk hak ehliyetini (haklara sahip olma) sağ doğmak koşuluyla ana rahmine düştüğü andan başlayarak elde eder.” (UNICEF, 2007, s. 28)

Sosyal Medyada Kişilik Hakları İhlalleri ve Korunma Yolları başlıklı yazısında Çakır’ın konuyla ilgili şu ifadeleri dikkat çekicidir: “Kişinin resmi de kişilik hakkına dahîl değerlendendir. Bu anlamdaki “resim kavramına, kişinin bir fotoğrafta, filmde veya televizyonda tespit edilmesi ve gösterilmesi girdiği gibi, fırça ya da kalemle yapılan resim veya karikatürleri de girer”. Üçüncü kişiler sahibinin izni olmadan onun resmini kullanamazlar. Aksi takdirde resim sahibi kişilik hakkını koruma amacına yönelik hükümlerin uygulanmasını isteyebilir. Bunun istisnası, “kamuya mal olmuş kişiler”in resimlerinin haber amacıyla kullanılmasıdır. Kişilik hakkı, mutlak nitelik taşıdığı için herkese karşı ileri sürülebilir. Dolayısıyla, herkes bu hakka saygı göstermek, onu tehlikeye düşürücü veya zarar verici davranışlardan kaçınmak zorundadır. Bu daha önce de belirtildiği üzere, kişilik hakkının Anayasal nitelikli temel bir hak olmasının tabiî bir sonucudur.” (Çakır, 2019)

Anayasanın “özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesi gereğince herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı bulunmaktadır; özel hayatın gizliliğine dokunulamaz. Kişinin fotoğrafı ve sesinin izinsiz kullanılması halinde, kişi bu kullanımı engelleme ve dava açma hakkına sahiptir. Çocuğun fotoğrafının geleneksel medyada ya da sosyal medyada kullanılması ile ilgili bir diğer konu mahremiyet ihlali konusudur. Bu hususta BTK’nın www.guvenliweb.org sitesinde paylaşılan Dijital Mahremiyet Kitapçığından yararlanılabilir:  “Dijital ayak izi, dijital mecralarda paylaşılan her türlü bilginin bu ortamlarda sürekli olarak kalabileceği ve bu bilgilere dünyanın her yerinden ulaşılabileceği anlamına geliyor. Mahremiyet ve dijital ayak izi birbirine zıt iki durum olduğundan, dijital mecralarda, kişisel her türlü bilgi, belge, görüntü, video vb. içerikler paylaşılırken sonuçları düşünülmelidir. (…) Kötü niyetli kişilerin çocuklara ulaşmak için dijital mecraları kullanabileceği unutulmamalıdır.” (www.guvenliweb.org)

Medyada çocuk fotoğraflarının kullanılması ile ilgili olarak çocuk haklarının gözetilmesi ve hak temelli bakış açısının önemi her zaman göz önünde bulundurulmalıdır. Salman’a göre “Çocuktan yana olmayan, onu birey olarak görmeyen, nesneleştiren, özel hayatına saygı duymadan kişisel bilgilerini sorumsuzca yayan, seslerine yer vermeyen, ayrımcılık yapan, çocuğu sadece korunmaya muhtaç, güçsüz varlıklar olarak gösteren medya Türkiye’nin de taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ihlal etmiş oluyor.” (Salman, 2019, s. 17)

UNICEF kitapçığında ise bu konuda şu ifadeler yer almaktadır: “Çocuklar, ne anne babalarının malı ne de merhamet edilmesi gereken aciz objelerdir. Onlar insandır ve kendi haklarının özneleridir. Sözleşme (1989 tarihli BM Çocuk Hakları Sözleşmesi), çocuğu güçlü, yeterli bir birey ve yaşıyla gelişim evresine uygun hak ve sorumlulukları olan bir aile ve toplum üyesi olarak görür. Çocukların haklarını bu şekilde tanıyan sözleşme, bir bütün olarak sağlam bir şekilde çocuğa odaklanır.  (UNICEF, 2019, s. 17 – 18)

Sosyal medya kullanıcısı olarak, çocukların paylaşıldığı haberleri yeniden paylaşırken benim de etik sorumluluğum var mı?

Yukarıda bahsi geçen, medya profesyonellerinin mesleki pratiklerine yönelik olarak tartışılan pek çok etik ilke günümüzde sosyal medya kullanıcılarının da dikkate alması gereken temel ilkeler olarak görülmelidir. Kimi zaman ortak bir sevinci paylaşmak, vicdani bir sorumluluğa ortak olmak, mağdur çocukların ihtiyaçlarının giderilmesi için destek aramak gibi tamamen iyi niyetli amaçlarla, çocuk görüntülerinin sıklıkla sosyal medyada yaygınlaştırıldığı görülmektedir. Kamuya açık bir biçimde, yüzleri, bedenleri, isimleri, kişisel bilgileri paylaşılan bu çocuklar kimi zaman depremden mucize eseri kurtulmuş, kimi zaman kansere yakalanmış, kimi zaman üstün zekâlarıyla dikkat çekmiş olabilirler. Hatta kimi zaman bazı STK’ların tanıtım amaçlı, bağış toplamaya yönelik görsellerinde karşımıza çıkabilirler. Unutulmamalıdır ki, söz konusu içeriği kendileri üretmemiş olsalar dahi, sosyal medya platformlarında paylaştıkları içeriklerden, kanunen ve vicdanen kullanıcı hesap sahipleri bizzat sorumludurlar. Her ne amaçla olursa olsun, sosyal medya kullanıcılarının bu görüntüleri paylaşmadan önce, söz konusu fotoğraf çocuğun ailesinin bilgi ve rızası dahilinde yayılmış olsa dahi, kendilerine şu soruları sorma sorumluluğu vardır:

  • Bu fotoğrafı paylaşmam, o çocuğun yüksek yararına mı hizmet ediyor?
  • Bu fotoğrafın paylaşılmasında bariz bir şekilde kamu yararı var mı?
  • Bu fotoğrafı paylaşırken, o çocukla ilgili gereksiz kişisel bilgileri de paylaşmış oluyor muyum?
  • Bu fotoğrafı paylaştığımda o çocuğun, varsa, kendini ifade etme, görüşünün dikkate alınmasını sağlama beklentisine yararım dokunuyor mu?
  • Bu fotoğrafı paylaşmam, o çocuğun bir özne olarak görülmesinden çok mağdur konuma çekilip nesneleştirilmesine katkıda mı bulunuyor?
  • Bu fotoğrafı paylaştığımda o çocuğun kişilik haklarına, mahremiyetine, özel hayatının gizliliğine zarar vermiş oluyor muyum?