Giresun’un Bulancak ilçesinde 7 yaşındaki İkranur Tirsi, Eskişehir’de 10 yaşındaki otizmli Yusuf ve son olarak Van’ın Erciş ilçesinde, kaybolan ve cesedi sazlık alanda bulunan 2 yaşındaki Melek Memiş.
Son üç günde üç şüpheli çocuk ölümünün ardından Çocuk Hakları Uluslararası Ağı Yönetim Kurulu Üyesi Adem Arkadaş Thibert sorularımızı yanıtladı.
TIKLAYIN – 7 yaşındaki İkranur’un cesedine ulaşıldı
TIKLAYIN – Kayıp otizmli çocuğun cesedi bulundu
Thibert, kayıp çocuklara yönelik çalışmalarda önemli olanın ne kadar kayıp çocuk var, kaçı şiddete maruz kaldı, kaçı öldü gibi bilgiler üzerinden kesin analiz yapılması olduğunu söylüyor. Engelli mi, mülteci mi, Roman mı… Hangi çocukların kaybolduğu ve şiddete maruz kaldığı sorusunun da önemli olduğuna vurgu yapıyor.
“Bu sadece polisiye bir mesele değil”
“Üç günde üç kayıp çocuk ölü bulundu. Büyük ihtimalle ya cinsel ya da başka bir şiddete maruz kalan bu çocuklar sırf susturulmak için de öldürülmüş olabilir. Türkiye’de böyle bir şey var ne yazık ki. Otizmli çocuk daha da şiddete açık. Arka arkaya bunlar tesadüf mü değil mi meselesine hiç takılmadan bakılmalı meseleye. Kaç tane çocuk kayboldu ve ölü bulundu. Kayıplarla ilgili emniyetin duyuru sistemi var. Ama bu sadece polisiye mesele değil. Bir çocuk kaybolduğunda kendisinin ulaşabileceği bir bilgi sistemi de yok. Bununla alakalı sosyal çalışma yapılmıyor.
“Türkiye’de hala sadece kayıp çocuklar için açılmış bir acil numara yok”
“Gerçekten ne kadar kayıp çocuk var, kaçı şiddete maruz kaldı, kaçı öldü gibi bilgiler olmadığı için kesin analiz de yapılamıyor.
Kaçı engelli, kaçı mülteci, kaçı roman, kaçı LGBTQI+, kaçı ne kadar yoksul. Hangi çocuklar diye bakmak lazım. Bunlar en kırılgan kesim en zor ulaşılan kesim. Genel desteği, sosyal desteği olan çocuk belki daha az maruz kalıyordur. Bu tip bilgiler olmadan çözüm bulmak da kolay olmuyor. Önlemeye dair çözümler var. Türkiye’de hâlâ sadece kayıp çocuklar için açılmış olan 116’lı bir numara yok. Bu tüm Avrupa Birliğine aday ve AB ülkelerinin neredeyse hepsinde var.
“Çocuk korumaya dair düzenli bir bilgi aktarma sistemi olmalı”
“Türkiye nüfusu genç, evlilik oluyor, çocuklar doğuyor, büyüyor. Bir kerelik bir kampanyayla olacak bir şey değil. Çocuk korumaya dair düzenli bir bilgi aktarma sisteminin olması lazım.
“Bunu da Aile Bakanlığı ile beraber İletişim Başkanlığı yapabilir. Hem ebeveynlere yönelik hem de çocuklara yönelik olmalı. Çocuk ve ebeveyn gruplarının farklılıklarını düşünerek tabii ki. Suriyeli nüfus için Arapça bilgilendirmeler yapılmalı mesela. Görme engelliler için Braille alfabesiyle de vermeniz gerekiyor bu bilgilendirmeleri. Materyallerin hepsi, her çocuğun anlayacağı şekilde, değişik çocuk gruplarına göre düzenlenmeli. Bu önleyici tedbirlerin hepsi, Meclis’in kayıp çocuklar ve çocuk istismarını önleme komisyonlarının raporlarında vardı. Bu öneriler uygulanmadıkça devamlı bu haberler alınacak ne yazık ki.
“Şüpheli ölüm ne demek? Devletin görevi şüphe bırakmamak”
“Rabia Naz ve şüpheli çocuk ölümlerini araştırma komisyonu da kuruldu. Böyle bir araştırma kendi başına komik.
Şüpheli ölüm denen bir şey yok. Faili meçhul dersiniz, tamam. Ama devletin görevi şüphe bırakmamak. Ortada bir suç var demek ki. Devlet, sosyal medyaya kadar pek çok şeyi kontrol edebiliyorken çocuğa ne oldu sorusu komik. Ortada bir suç var.
O yüzden hangi çocuklar kayboluyor sorusu çok önemli. Acaba bir ayrımcılık mı söz konusu. Belli bir gruba şiddet uygulamak normal mi görülüyor. Daha kırılgan kesimlerin şiddete uğrayabileceğini biliyorsak ona doğru bir devlet yükümlülüğü vardır, o grubu korumak için.
İhmal konusu da var. İki nokta var; biri devletin görevi ihmali. Ebeveynleri bilgilendirme görevi ihmali. Diğeri de ebeveyn ihmali. Ebeveyn ihmali olunca da direkt suç sayılıyor zaten. Küçük yaşta evlenilen bir toplumda gençken çocuk gelişimiyle ilgili hiçbir şey bilmeden evlenen bir kesim var. bu da ihmalin başka bir boyutu.”