Yeni sömürü alanları: Atık toplayıcısı ve mülteci çocuk işçiler

Onur Keskin
Facebook Twitter

12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü öncesi, dünyada çocuk işçiliğine dair son durumu değerlendiren Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Çocuk İşçiliği Yetkilisi Benjamin Smith, COVID-19 salgınının çocuk işçiliğinin artışını etkilediğini söyledi.

“ILO olarak COVID-19 dönemi sonrası için yaptığımız tahminler ve ülkelerden aldığımız rakamlar, salgının geçim kaynağı, istihdam ve hane halkının ekonomik durumuna yönelik etkilerinden ötürü çocuk işçiliğinin artmakta olduğunu doğruluyor” diyen Smith, salgın öncesi dönemde dünya genelinde çalışan 160 milyon civarında çocuğun bulunduğunu kaydetti. Smith, “Tahminlerimize göre bu yılın sonuna doğru dünyada çocuk işçi sayısı yaklaşık 9 milyon artabilir” hatırlatmasını da yaptı.

Türkiye, ILO’nun üyesi ve Türkiye’de ILO tarafından oluşturulan 59 sözleşmeden 55’i yürürlükte. Ancak ILO 2016’da açıkladığı raporda Türkiye’nin ILO sözleşmelerini en çok ihlal eden ülkeler arasında olduğunu bildirdi.

720 bin çocuk işçi

Öte yandan 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde açıklama yapan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi verilerine göre 2013’ten bu yana çalışırken yaşamını yitiren çocuk sayısı en az 556. 2021 yılında Türkiye’de en az 62 çocuk, çalışırken öldü, 2022’nin ilk beş ayında ize 15 çocuk işçi çalışırken hayatını kaybetti.

İSİG, Türkiye’de son dokuz yıl içerisinde ölen çocukların 316’sının tarım ve orman, 57’sinin inşaat 37’si metal, 27’sinin ise konaklama ve eğlence işkolunda hayatını kaybettiğini belirtti.

Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) verilerine de yer veren İSİG, çalışan çocukların yüzde 70,6’sı oğlan çocuğu, yüzde 29,4’ü kız çocuğu olmak üzere 720 bin çocuk işçi bulunduğunu açıkladı.

“Bu iş çocuk oyuncağı değil”

Uzmanlar ailelerin yeterince bilgi sahibi olmamasına ve yasalar çerçevesinde çocuk işçi çalıştırmanın suç olduğu Türkiye’de denetleme mekanizmaları yeterince iyi çalışmadığına dikkat çekiyor. Büyük çoğunluğu 14-17 yaş grubunda olan çocukların yeterli bedensel güçte oldukları gerekçesiyle işverenler tarafından kayıt dışı çalıştırılarak haksız kazançlar elde edilmesi bir yana bu çocuklar iş ortamlarında her türlü istismara da açık hale geliyor. Çocuk işçiliği çocukların sadece sağlıklı gelişimini değil, yaşam hakkını da tehdit eden çok boyutlu ve hayati bir sorun halini aldı.

“Bu iş, çocuk oyuncağı değil!” diyerek çalıştığı sahalarda vaka yönetimi, çocuğun iyi olma halini destekleyen faaliyetler ve koordinasyon çalışmalarıyla çocuk işçiliğiyle mücadele eden Hayata Destek Derneği’nin Diyarbakır’ ilindeki çalışmaları da son yıllarda bu çok boyutlu soruna odaklanmış durumda.

Yeni sömürü alanları: Atık toplayıcısı ve mülteci çocuk işçiler - Çocuk Odaklı Habercilik Kütüphanesi

Derneğin proje yöneticisi Abdullah Önder Özkul, Türkiye’de çocuk işçiliği konusunda denetim mekanizmalarının yeterli olmadığını vurgulayarak, “Çocuk çalıştırmak Türkiye’de kanunen suç. Yasaların uygulanıp uygulanmadığını takip etmekle sorumlu kurumların yeterli düzeyde takip ve denetleme yapamadığı yönünde genel bir kanaat var. Bu da sorunun kronikleşmesini tetikliyor” diye konuştu.

“Aileler eğitimi yük olarak görüyor”

Ülkemizde çocuk işçiliğinin gün geçtikçe artmasının sebebini “Yoksulluk derinleştikçe haneye gelir getirmek üzere çocuklar da bir iş gücü olarak görülmeye başlıyor. İşveren tarafındaysa diğer gruplara göre daha savunmasız bir profil olan çocuklar tercih ediliyor” diye açıklayan Özkul, “Bunu besleyen sosyolojik başka bir yön de olabilir. Eğitim sistemi bireyler için yaşam kalitelerini istenilen düzeye getirmek konusunda güvenli ve yeterli bir mecra olarak görülmüyor. Özellikle düşük gelir grubundaki aileler çocukların eğitim sürecini bir yük olarak görebiliyor ve geçim sıkıntılarının yükünü çocuklarına pay edebiliyor” ifadelerini kullandı.

Ailelerin bilinçsiz bir şekilde “meslek öğrensin, zanaatı olsun” gibi yaklaşımlarla çocukları çalışmaya yönlendirebildiğini ifade eden Özkul, “Bu durum hem aile hem de işveren perspektifinden herkesin kendini günahsız gördüğü bir zeminde oluyor ama gerçekte ise çocuğun temel haklarının ihlali; eğitimden uzak, istismar riski altında kalmasıyla sonuçlanıyor” dedi.

Emek sömürüsü en fazla 14-17 yaşta

Türkiye’de yasal çerçevede çocukların meslek öğrenebileceği kurumlar olduğunun altını çizen Önder Özkul, 14-17 yaş grubunda olan çocukların artık çocuk olarak görülmemesinin çocuk işçiliğini arttıran yanılgılar arasında yer aldığını aktardı.

Yeni sömürü alanları: Atık toplayıcısı ve mülteci çocuk işçiler - Çocuk Odaklı Habercilik Kütüphanesi

Özkul, “Aslında daha fazla emek sömürüsüne maruz kalan grup 14-17 yaş arası. Ülkemizde bu yaş aralığında mesleki beceri kazanma sürecinin yasal zeminde ve daha kontrollü, profesyonel bir şekilde ilerlemesi için gerekli mekanizmalar mevcut, mesleki eğitim merkezleri bunun bir örneği. Mesela meslek okulları, staj mekanizmaları bunun formel alanlarıdır” dedi.

Mesleki eğitim merkezleri yetkililerinin hedefledikleri yaş grupları tarafından tercih edilmemeleri konusunda şikayetçi olduklarını ileten Özkul, “İşverenin sömürüsüne açık, kontrol dışı, sigortasız iş yerlerinde, sanayi bölgelerinde, tarım alanlarında özellikle 14-17 yaş grubunda olan çocuklar yoğunlukta” uyarısında bulundu.

Eğitim merkezlerinin çocuklara kazandırdığı yetkinliğe dikkat çeken Özkul, “Eğitim gören çocuklar 18 yaşında lise diplomasıyla elinde ustalık belgesiyle mezun olan bireyler haline geliyor” diyerek bu kurumların yeterince yaygınlaşmadığını üzülerek gözlemlediklerini ifade etti.

Mülteci çocuk işçiler

Özkul, yürütülen çalışmalar sırasında özellikle mülteci ailelerin bu konuda bilgi eksikliklerinin olduğunu gözlemlediklerini ve ailelerin 14-17 yaş grubundaki çocukları iş gücü olarak tanımlamasının çocuk işçiliği sorununu derinleştirdiğini vurguladı.

Mülteci topluluğun bu konuda daha kırılgan olduğunu, farkındalıklarının artırılması gerektiğini savunan Özkul, “Bazı aileler çocuğun çalıştırılmasının yasak olduğunu bilmiyor. Yani çocuğun okula gitmemesi konusunda aile tek söz sahibi. Türkiye’de bunun yasak olduğunu bilmiyorlar, ‘kim bana ne diyebilir’ gibi bir algıları da var” diye konuştu.

Çocuk atık toplayıcılar

“Mevsimlik tarım işçiliği yetişkin bireyler için bir geçim kaynağı olabilir ama çocuklar için iki dezavantajı var. Birincisi emek sömürüsü, ikincisi ise çalışmasalar bile ikamet ettikleri illerden okul dönemi bitmeden ayrıldıkları için eğitimlerini tamamlayamama.

Mevsimlik tarımın yanı sıra ailelerin çocuklarıyla birlikte kümelendiği atık toplayıcılığı da çocukların yaygın görüldüğü önemli bir alan“ diyen Özkul, kentleşmenin artmasıyla birlikte atık toplayıcılığının mevsimlik tarım işçiliği kadar tercih edilen bir iş koluna dönüştüğünü ifade etti.

Hayata Destek’in çocuk çalışmaları

Hayata Destek Derneği’nin uzun süredir Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) partnerliğinde çocuk işçiliğiyle mücadele ve çocuk koruma projeleri yürüttüğünü söyleyen A. Önder Özkul, “Türkiye’nin birçok alanında, 2018’den beri 6 farklı lokasyonda bu kapsamda projeler yürütüyoruz. Bu projeler kapsamında 6-18 yaş grubundaki çocuklara yönelik okul destekleyici mahiyette ve psikososyal yönlerini geliştirmek için modüller uyguluyoruz” dedi.

Uygulanan projeler kapsamında ebeveynlere ve topluluğa dönük olarak farkındalık arttırmaya yönelik çalışmaların da olduğunu belirten Özkul, edinilen bilgilerin sosyal hizmet merkezlerine ve aile sosyal hizmetler il müdürlüklerine resmi yazıyla bildirildiğini açıkladı.

Hayata Destek Sosyal Hizmet ve Çocuk Koruma Sektör Yöneticisi Özlem Gegez, sosyal koruma sistemlerinin hem yerel hem de küresel ölçekte önemini “Çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması için iyi bir denetleme mekanizması işletmenin yanı sıra eğitim, sağlık, hukuk, geçim kaynakları, sosyal koruma gibi çok sektörlü ve kapsamlı projeler geliştirmek ve yatırımlar yapmak gerekiyor” sözleriyle vurguladı.