4. Yargı Paketi: Kadınlara ve çocuklara yönelik suçları meşrulaştırıyor

Selime Büyükgöze
Facebook Twitter

Kamuoyunda 4. Yargı Paketi olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 08.07.2021 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı.

4. yargı paketinin alelacele geçirilmesinin ardından özellikle 13. Madde çok tartışılıyor. Bu maddeye göre aralarında cinsel suçlar ve cinsel istismarın bulunduğu katalog suçlarda bir kişinin tutuklanabilmesi, kuvvetli suç şüphesinin somut delillere dayanmasına bağlı hale getirilecek.

Önemli üç başlık

Bir diğer deyişle cinsel saldırıya maruz kalan kadınlar, istismar edilen çocukların maruz kaldıkları suça kanıt teşkil edecek somut delile sahip olmaları beklenecek. Bu maddenin sosyal medyada yarattığı infialin hemen ardından Adalet Bakanlığı sözcüsü bir açıklama yaptı ve “kadın ve çocuklarımızın beyanları elbette ki delildir” dedi. Fakat bu açıklama bırakalım bundan sonrasını, varolan pratikle dahi örtüşmüyor. Neden örtüşmediğini, bu düzenleme ve akabinde ortaya çıkan tartışmayı üç başlıkta ele almak istiyorum: “Türkiye’de yasalar ve uygulama arasındaki boşluk”, “cezasızlık” ve “kadınların haklarına yönelik sistematik saldırılar”.

Haklara yönelik saldırılar

Türkiye’de kadın ve çocukların haklarına yöneltilen sistematik saldırılar yeni değil fakat günden güne cesaretini artırarak daha fazlasının hedeflendiği de bir gerçek.

TCK 103’te değişiklik ve nafaka hakkına saldırılar uzun zamandır gündemi meşgul ederken İstanbul Sözleşmesi’ne saldırılar başladı ve 20 Mart 2021’de bu saldırılar Cumhurbaşkanı’nın kendi kendine verdiği kararla Türkiye’nin sözleşmeden imza çekmesi ile son buldu. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını büyük bir mutlulukla karşılayan cenahın ağzından dökülen ilk sözler ise başka hukuki güvencelere saldırının yolda olduğunun bir işareti. Bu saldırıların ardında kadınların özgürlük ve bağımsızlığını engellemek ve kadınlar ile çocukları erkeklerin “sahipliğine” ve insafına bırakma arzusu var.

Ailenin bekası

AKP’nin iktidara geldiği günden bu yana istikrarla sürdürdüğü aile politikaları, ailenin bekasını kadınların menfaatinin önüne koyuyor ve kadınların bu geleneksel rollerden uzaklaşmasını büyük bir tehlike olarak ele alıp boşanmaları engelleyecek, kadınları evlenip çocuk doğurmaya teşvik edecek söylem ve uygulamaları hayata geçiriyor. 4. yargı paketi bu saldırıların hukuki zeminini sağlıyor fakat bir diğer yandan Türkiye’de uzun süredir var olan yasaların uygulanmasında ciddi problemler var.

Türkiye’de kadınların var olan haklarına erişmelerinin önündeki en büyük engel uygulama sorunları. Kadın örgütlerinin çeşitli uluslararası izleme raporlarına bakıldığında (örn. GREVIO raporu, CEDAW gölge raporu vs.) en sık tekrar eden örüntülerden biri kanunlarla güvence altına alınmış hakların uygulamada erişilmez olması.

Kürtaj

Bu durumun belki de en yaygın örneği gebeliğin 10. haftası dolana kadar kürtajın yasal olmasına rağmen kamu hastanelerinde erişilemiyor olması. Hastaneler kimi zaman türlü bahaneler göstererek kimi zaman ise kürtaj yasak yalanını söyleyerek kürtaj hizmeti vermiyor. Sağlık Bakanlığı ise bu durumu yalanlayarak konunun doktor ve hasta arasındaki ilişkiyi ilgilendirdiğini iddia ediyor.

Yanlış bilgilendirme

6284 sayılı Kanun’un uygulanmasında da benzer bir sorun var. Mor Çatı’nın salgının ilk günlerinden itibaren yaptığı izlemeye dair yayınladığı raporlarda görüldüğü üzere kamu görevlileri kadınlara açıkça yanlış bilgi veriyor, şiddete maruz kaldığı eve dönmesi için baskı yapıyor ve tüm bu kötü uygulamalara rağmen herhangi bir yaptırımla karşılaşmıyor. Alanda çalışan kadın örgütlerinin sıkça dile getirdiği bu sorun devlet yetkilileri tarafından yalanlanıyor ya da “münferit” oldukları iddia ediliyor.

Sadece 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı Kanuna dair uygulamalara baktığımızda bile yasa ve uygulamalar arasındaki boşluğun yıllar içerisinde hızla genişleyerek kapanmaz hale geldiğini ve bu nedenle güvence altındaki haklara erişimin dahi bir mücadeleye dönüştüğünü görüyoruz.

Suçun cezalandırılması

Yasaların etkili olması için nasıl ki uygulanmaları gerekiyorsa adaleti tesis etmek için suçun cezalandırılması gerekir. Türkiye’de kadınlara ve çocuklara yönelik suçların, özellikle de cinsel suçlar ve cinsel istismarın yargılama örnekleri ise cezasızlığın kol gezdiği, adalete ulaşmanın imkansızlaştığı mahkeme deneyimlerini beraberinde getiriyor. Bu suçlara maruz kalan kadınların ve çocukların beyanlarına inanmamak, defalarca ifadelerini almak, rızalarını sorgulamak hatta failden çok suçun mağdurunu sorgulamak mahkeme salonlarının gerçeği. Mahkeme tarafından faillerin cezalandırıldığı örneklerde ise kararların Yargıtay tarafından bozuluyor[1].

Nitelik istatistik paylaşılmadığı için cinsel suçlar ve çocuk istismarı şikayetleri ve yargılamalarına dair veriye sahip değiliz. Alanda çalışan örgütlerin ve avukatların deneyimleri cezasızlığın genel bir durum olduğunu ve mahkemenin verdiği cezaların da Yargıtay tarafından somut delil olmadığı gerekçesiyle bozulduğunu gösteriyor. 4. yargı paketinin 13. maddesi mahkemelerde uzun süredir uygulanıyor.

Failleri cesaretlendiriyor

Cezasızlık kadınları ve çocukları maruz kaldıkları suç karşısında adalet aramaktan alıkoyarken failleri cesaretlendiriyor ve hatta suça teşvik ediyor. 4. yargı paketine dair yapılan resmi açıklamalar fiili durumu nasıl yok sayıyorsa fiili durumun kanunlaşmasını da gizlemeye gayret ediyor. Yukarıda detaylandırdığım katman katman fiili durumun özeti kadınların haklarını gasp ederken bir yandan kadınlara ve çocuklara karşı suç işlemeyi erkeklere bir hak olarak teslim etmek.

Göstermelik çözümler

Kamuoyu tepkisini dizginlemek için hakikati bükmek, daha baştan imkansız çözümleri vaat etmek. Son olarak bu imkansız ya da daha doğru ifadeyle göstermelik çözümlere örnek vermek istiyorum.

Mecliste kurulan, kadın örgütlerini dinlemeye tahammül dahi edemeyen, İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekmeyi sorgulamayıp kadına yönelik şiddetin nedenlerini sanki yeni bir buluş yapacakmışçasına araştıran Meclis Komisyonu bu kandırmacanın son örneklerinden. Bir diğer mesele ise sadece iktidarla sınırlı kalmayarak kimi zaman muhalefetin ve kamuoyunun bir çözümmüşçesine toplumsal galeyana gelinen olaylarda talep ettiği ağırlaştırılmış cezalar.

Ağırlaştırılmış cezanın bir insan hakkı ihlali olması bir yana, cezasızlığı körüklediği bir gerçek.Mahkeme salonlarında adaletin erkeklerden yana işlediği bir düzende ağırlaştırılmış ceza, idam, hadım gibi talepler ancak adaletin imkansızlaşmasına ve sorunun sistematikliğini gözardı etmeye yarıyor.

Cinsiyetçi yargı

4. yargı paketini toplumsal cinsiyet karşıtı, LGBTİ+ düşmanı, kadınların ve çocukların haklarını törpülemeye çalışan muhafazakar ve dinci politikalardan ayrı düşünmemek lazım. Kamuoyunda kadınlara yönelik cinsel suçlar meselesinin çocuk istismarı kadar konuşulmaması, kadınların “yalan söyleyebileceği”ne dair cinsiyetçi yargı ile yakından ilişkisi var. Cinsiyetçilik, ayrımcılık ve eşitsizlik arasında hiyerarşiler gütmenin ise iktidardan başka kimseye faydası yok.

[1]Bu konuda kapsamlı bir tartışma için bkz: Fatoş Hacıvelioğlu. Erkek Yargının Son Somutlaşmış Hali: Yargıtay. https://catlakzemin.com/erkek-yarginin-son-somutlasmis-hali-yargitay/