Ebeveyni çalışmak zorunda olduğu için deprem anında evde yalnız kalan çocukların durumu, çocuk haklarını ve gündüz bakım hizmetlerinin ne kadar yeterli olduğunu bir kez daha gündeme getirdi.
Bu çocuklardan biri Elif’ti. Anne ve babası işte olan Elif ablası ile birlikte depremden kısa bir süre önce okuldan eve gelmişti. Ablası evin önünde arkadaşlarıyla kalmış, Elif ise eve çıkmış, deprem de bu esnada meydana gelmişti.
Türk Yoğun Bakım Hemşireleri Derneği de bir üyesinin İzmir’de çocuklarını evde bırakıp pandemi nöbetine gittiğini ve deprem sonrası çocuklarının göçük altında kaldığını aktardı.
Bir anne de sosyal medyadan şu paylaşımı yaptı: “Trafikten eve gelemedik. Taksi bile yok, telefon çekmiyor. Benim kız deprem bitene kadar evin içinde dolaşmış, koşuşmuş, panikten ne yapacağını unutmuş, bitince apartmandan kaçmış. Babam ben gelmeden parkta bulmuş.”
Humanist Büro’dan avukat Seda Akço ve FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Esin Koman yetersiz gündüz bakım hizmetleri, evde yalnız kalmak zorunda olan çocukların durumu ve devletin sorumlulukları ile ilgili soruları yanıtladı.
“Gündüz bakım hizmeti sunulmalı”
“Deprem bu sorunu görünür kıldı. Aslında geçmiş haberleri tararsanız, evde yalnız bırakıldığı sırada çıkan yangın sebebiyle hayatını kaybeden veya yaralanan birçok çocuk olduğunu görürsünüz” diyor Humanist Büro’dan avukat Seda Akço.
“Anne babalar, işe gitmek, iş aramak, alış-veriş yapmak için çocuklarını evde yalnız bırakmak zorunda kalıyorlar. Çok küçük yaşlardaki çocukların evde yalnız bırakılması, birçok tehlike içeriyor. En sık rastlananı yangın örneğin. Küçük yaştaki çocukların evde yalnız bırakılmaması için gündüz bakım hizmeti sunulması gerekir.
“Bakımevleri uzak yerlerde”
“Çok düşük ücretle ve iş bulduğunda çalışabilen ailelerin, işe giderken çocuklarını bırakabilecekleri hizmet neredeyse hiç yok. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, mevcut kreşlerde ücretsiz kontenjanı var. Ancak birçok yerde bu kontenjanların toplam kapasitesi bu hizmete ihtiyacı olan bütün çocukları kapsamıyor. Çoğunun kullanılması da mümkün olamıyor. Çünkü gündüz bakım hizmeti veren kuruluşlar şehirlerin ekonomik refahı yüksek mahallelerinde hatta caddelerinde toplanıyor. Ücretsiz gündüz bakım hizmetinden yararlanması gerekenlere çok uzak yerler buralar. Ailelerin çocuklarını oraya götürüp, oradan işe gitmeleri, mesafe nedeniyle de çalışma saatleri nedeniyle de mümkün değil.
“Öte yandan birbirinden çok farklı ekonomik koşullardan gelen çocukların, örselenmeden birlikte eğitim almalarını sağlayacak bir yaklaşımın olmaması da çocukların bu hizmetlerden yararlanmalarını güçleştiriyor.”
“Çocuklar evde yalnız bırakıldı”
Okul çağı öncesi çocukların her zaman için tehlikede olduklarını, okul çağında olan çocukların da okullar yarım gün olduğu için gene risk altında olduklarını söylüyor. Pandemi ile mücadele sürecinde de buna okulların kapanmasının eklendiğini belirtiyor:
“Pandemi öncesinde de anne babanın çalışma düzenini dikkate alan bir eğitim hizmeti sunulmadığı için bu dönemde çalışma saatleri düzenlemesi ile okullar arasında ilişki gözetilmedi. Sonuç olarak da pandemi ile mücadele için herkesin hayatını kurtarmaya çalışan meslek elemanları dahil çalışmak zorunda olan anne babalar çocuklarını yalnız evde bırakmak zorunda kaldılar.
“Sadece deprem değil: Zehirlenme, yaralanma, kazalar…”
“Deprem buzdağının tepesini görmemizi sağladı. Evde tek başına kalan çocuklar için tek risk deprem değil. Zehirlenmeler, kazalar, yangın, yetersiz beslenme, eğitimini devam ettirememe gibi bir çok risk söz konusu. Çocuk evde yalnız kalmasın diye ehil olmayan kişilerin bakımına bırakılması bile başlı başına bir risk, bu kişi büyük anne büyük baba, teyze, hala olsa bile.
“Bütün çocuk nüfusuna bu hizmet eşit kalitede gitmeli. Hem eğitim hem de gündüz bakım desteği hizmetlerinin saatleri ile anne babaların çalışma saatleri uyumlu olmalı. Gündüz bakım hizmetleri, anne babaların özel koşullarına göre yararlanabilecekleri esnek modeller içermeli ve mutlaka ücretsiz olmalı.”
“Çocuklar çoğunlukla evlerde”
FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nden Esin Koman ise olumsuz yaşam koşullarından çocukların hiçbir şekilde muaf olmadığının, tam tersi zorlu yaşam koşullarının tam da ortasında, bizzat ağır şekillerde etkilendiklerinin altını çiziyor.
“Pandemi süreciyle yaşanan zorlukların çocuk hak ihlallerini artırdığını ve görünür kıldığını hepimiz biliyoruz ve izliyoruz. Bu sürecin üzerine bir de depremin yarattığı olumsuz yaşam koşulları ve hak ihlalleri eklendi. Yani gün geçtikçe çocuklar için de yaşamak, hayatta kalmak ya da ihtiyaçlarını karşılamak gerçekten çok zor hale geliyor.
“İzmir depremi sürecini izlediğimizde gördük ki çocuklar çoğunlukla evlerde. Bunun iki nedeni olabilir; birincisi pandemi sürecinin yarattığı koşullar bir diğeri de ekonomik- sosyal sistemin yarattığı çalışan ebeveynlerin çocuklarına verilmeyen/tam olarak sağlanamayan bakım hizmetlerinin olmaması. Yetersizliği demek istemiyorum çünkü bence yok…
“Çalışan ebeveynlerin çocukları için her türlü bakım hizmetini devletin sorumluluğuna alması gerekiyor. Bu bir yasal haktır.
“Özel ve kamu, çalışanları için kreş hizmeti sağlamalı”
“Eğitim yaşına gelmeyen çocukların tam gün bakımlarının nasıl yapılacağı, bu bakımı kimin nerede ve nasıl vereceği çok önemli. Okul çağına gelen çocukların okuldan sonraki zamanlarını nerede ve nasıl, hangi koşullarda geçirecekleri hep sorun oldu. Oysa özel sektör ya da kamu, çalışanları için kreş ve bakım hizmetlerini sağlamak zorundadır.
“Ve bunu nitelikli koşullarda çocuğun yüksek yararını gözeterek, tercihe bırakmadan ve en önemlisi her bir çocuğun yararlanmasını sağlayacak şekilde yapması gerekiyor.
“Yine bu süreçleri izlediğimizde maalesef hak olan bu hizmetler çok kötü koşullarda ve çocuğu – ebeveynleri dışarıda bırakacak şekilde yapılıyor. Ve bu hizmetler hiçbir ihtiyacı karşılamıyor. İşte bu nedenle çalışan ebeveynlerinin çocukları maalesef bu depremde de evdeydi, evde kalmak zorundaydı. Ya kendi evinde ya da aile büyüklerinin, komşularının evlerinde…
“Çocuklar evlerinde öldü, evlerinde ağır yaralandı”
“Devletin bütüncül bir çocuk politikası olmadığı için pandemi sürecinde yine çocuklar birçok açıdan olumsuz etkilendiler ve hak ihlallerine maruz kaldılar. Kafası karışık olan, bu süreci içine sindiremeyen, devletin politikalarına güven duymayan ebeveynler çocuklarını okula yollamadı. Depreme de en güvenli olması gerektiğini düşündüğümüz yaşam alanı olan, evde yakalandı. Çocuklar evlerinde yaşamlarını kaybetti. Ağır yaralanmalar yaşadı.
“Her olağanüstü durum, kriz anı, afet, sosyal ve ekonomik çöküşler çocuk hak ihlallerinin ortaya çıkması açısından risk taşır. Bu nedenle başta devlet ve kurumları, STK’lar ve toplum olarak hepimiz tetikte olmalıyız. Çocuğun yüksek yararını gözetecek şekilde, hak temelli yaklaşmak durumundayız. En önemlisi de devlete sorumluluklarını her şekilde hatırlatmak zorundayız.
“Ayrıca bu zor dönemlerde çocukları süreçlerle ilgili doğru ve hızlı bir şekilde bilgilendirmek gerekir. Onları hak sahibi bireyler olarak görmek ve yaşamlarını etkileyen bu süreçleri onlara anlatmak gerek. Ne yaşayabilir, kendini nasıl koruması gerekir, bir sorunla karşılaşırsa ne yapacak gibi… Yaşama karşı tekrar güven kazanmalarını sağlamalıyız. Yoksa ne kadar özür dilersek dileyelim ne kadar mücadele edersek edelim yaşamlarına olumsuz müdahale etmiş olacağız…”