Eğitim Sen’in 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü nedeniyle yaptığı açıklamada; çocuğun üstün yararı gözetilerek demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü politikaların hayata geçirilmesi talep edildi.
Bugün 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), bugünü “Savaş, yoksulluk, iklim krizi ve eşitsizliğin derinleştiği coğrafyalarda çocukların insan onuruna yaraşır bir yaşam sürmesi için evrensel bir mücadele günü” olarak tanımlayarak Türkiye’de çocukların sağlık, eğitim, güvenlik ve sosyal koruma alanında hak ihlalleriyle karşı karşıya olduğunu açıkladı.
Öne çıkan başlıklar şöyle:
– Türkiye’de yaklaşık 2,3 milyon çocuk işçi bulunmakta ve her yıl yüzlerce çocuk iş cinayetlerinde hayatını kaybetmektedir. İSİG verilerine göre, son 12 yılda iş cinayetlerinde hayatını kaybeden çocuk sayısı en az 770’tir.
– Eğitim sistemi, çocukları dil, din, etnik köken ve mezhep temelinde ayırmaya devam etmekte; mülteci çocuklar ve farklı kültürel kimliklere sahip öğrenciler ayrımcılığa uğramaktadır.
– MESEM bünyesinde çalışan çocuk ve gençler staj adı altında denetimsiz, kontrolsüz, tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadır. Yasal olarak tehlikeli ve çok tehlikeli işlerde çocukların çalıştırılması yasak olmasına rağmen, MESEM bünyesinde çalıştırılan çocuklar/gençler iş cinayetlerinde yaşamını yitirmeye devam etmektedir.
– Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan “Güvenlik Birimine Gelen veya Getirilen Çocuk İstatistikleri” raporu, 2024 yılında güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuklara ilişkin çarpıcı veriler sunmaktadır. Toplam olay sayısı 612.651’e ulaşarak önceki yıla göre yüzde 9,8 artış göstermiştir. Bu olayların yaklaşık üçte biri (202.785) suça sürüklenen çocuklar kategorisinde yer almakta ve bu sayı son 9 yılda yüzde 51,5’lik bir artışa işaret etmektedir.
Çocukların her türlü şiddet, istismar ve sömürüden korunmasının “anayasal ve insani bir görev” olduğu hatırlatılan açıklamada talepler de sıralandı:
- Türkiye Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne koyduğu çekinceleri kaldırmalı, çocukların üstün yararı gözetilerek demokratik, eşitlikçi ve özgürlükçü politikalar hayata geçirilmelidir.
- Çocuklar, güvenli ve özgür bir ortamda büyümeli, asla sömürülecek ucuz iş gücü kaynağı olarak görülmemelidir.
- Çocuk suçluluğunu azaltmak için çok yönlü stratejiler benimsenmelidir.
- Çocuk dostu kentler yaklaşımı benimsenmelidir.
- Suça sürüklenen çocuklar için ceza yerine eğitim ve psikolojik destek merkezleri kurulmalı ve rehabilitasyon odaklı adalet sistemleri geliştirilmelidir.
Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin hangi maddelerine çekince koymuştur?
Türkiye sözleşmeyi 1990 yılında imzalamış, 1995 yılında da yürürlüğe almıştır. Ancak Sözleşmenin 17, 29 ve 30. Maddelerine çekinceli yaklaşan Türkiye, bunu “T.C. Anayasası, 1923 tarihli Lozan Antlaşma hüküm ve ruhuna uygun yorumlama hakkı” olarak gerekçelendirmiştir.
17.maddede; Taraf devletin, çocuğun özellikle sosyal, ruhsal ve ahlaksal esenliğini ve bedensel ve zihinsel sağlığını geliştirmeyi amaçlayan, bilgi ve belge edinmesini sağlarken, azınlık gruba mensup yahut yerli bir ahaliden olan çocuğun dil bakımından gereksinimlerine özel önem vermesi gerektiğini bunu teşvik etme yükümlülüğü olduğu vurgulanmıştır.
29.maddede; Çocuğun kendi kültürel kimliğine, diline ve değerlerine saygısının geliştirilmesi; anlayış, barış, hoşgörü, cinsiyetler arası eşitlik ve tüm halklar, etnik, ulusal ve dinsel gruplar ve yerli halk kökenli kişiler arasında dostluk ruhu içinde, özgür bir toplumda sorumluluk sahibi bir insan olarak yaşamayı sağlamayı gerekmektedir.
30.maddede ise; azınlık ya da yerli halka üye çocuğa ait olduğu topluluğun diğer üyeleri ile birlikte kendi kültüründen yararlanma, kendi dinine inanma ve kendi dilini kullanma hakkından yoksun bırakılmayacaktır denmektedir.
(NÖ)