Eğitim Reformu Girişimi’nden Burcu Meltem Arık, çocukların okula başlarken karşılaştıklarını, veliler ve öğretmenler arasında işbirliğinin önemini anlattı.
1. sınıf öğrencileri uyum haftası ile bugün okula başladı.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık ile uyum programını, çocukların, velilerin, öğretmenlerin ve okul yönetiminin karşılaştıklarını konuştuk.
Çocuk odaklı olmanın, çocuğun birey olduğunun kabulünün, çocuğun hak ve sorumluluklarının farkında olmasının, öğretmen, veli ve okul yönetimi arasında işbirliği ve sürekliliğin sağlanmasının önemine dikkat çekti.
Uyum programı
1. sınıflar için 2006-2007 eğitim öğretim yılında başlayan bir haftalık uyum programı pilot uygulamaların ardından bu yıl 5. ve 9. Sınıflar için de gerçekleşiyor. Öğrenciler eğitim öğretim döneminden bir hafta önce okula başlıyorlar.
Burcu Meltem Arık, bu sürecin çocuğun, velinin ve öğretmenin hazır oluşunu arttıran bir sistem olduğuna dikkat çekti.
- Çocuklar oyundan biraz daha sistematik yapılandırılmış bir programa geçiyor. Bir hafta çok kritik ama bunu bir haftayla da sınırlandırmamak gerekiyor. Birkaç ay, bazı çocuklar için daha uzun süren bir uyum sürecinden bahsediyoruz.
- Anadilinden başka bir dilde eğitim gören, ya da özel gereksinimli çocuklar için özel programlar uygulanması çok önemli.
- Okul öncesi eğitim programına katılmayan çocuklar için belki yaz döneminden uyum programları başlatılabilir.
Çocuklar ne hissediyor?
Burcu Meltem Arık, okul sürecinin öğrenci, veli, öğretmen ve okul yönetiminden oluşan çok aktörlü bir süreç olduğuna dikkat çekiyor.
Çocukların okula başladığında yaşadıklarına dair şu noktalara işaret ediyor:
- Kiminle nasıl iletişim kuracağını bilememe, anne babadan ayrılma, yeni arkadaşlara alışma, kendini ifade edebilme, eğer okul büyükse okulda kaybolma hissi gibi kaygılar yaşayabiliyorlar.
- Anadili farklı olan ya da özel gereksinimi olan çocuklar başka meselelerle karşılaşabiliyorlar.
- Oyunla geçen dönemden bir anda ağırlıkla oturdukları bir sürece giriyorlar. Belli kurallar var. Yazma gibi küçük motor becerilerinin güçlenip tekrar etmesi gereken yeni bir süreç bekliyor onları.
“Katılımcı bir birey”
Nasıl davranmalı? İlk yanıt; çocuğa birey olarak bakmak ve onların aciz bir canlı olmadığının farkında olmak.
- Birinci sınıfa gelen bir çocuk birçok şeyi kendi başına yapabilir.
- Çocuğun haklarının ve sorumluluklarının farkına varıp, edilgen değil katılımcı olmasına olanak tanımak gerekiyor.
- Velilerin, çocuklara verilen görevi çocuk adına yapmaması gerekir.
- Çocukların çantasını kendilerinin hazırlaması, iletişim sorunu yaşadığında bunu ifade etme becerisinin güçlenmesi, kendisini savunabilmesi gerekir.
- Çocuğun sorun yaşadığında kime danışabileceğini bilmesi, bunların en başta paylaşılması ve bu konuda çocuğun güçlendirilmesi kritik.
- Çocuklar yarışa sokulmamalı. Başka bir çocukla karşılaştırılmamalı.
- Çocuğun aidiyet hissi çok önemli. Sadece akademik başarıya odaklanmamalı, çocuğun sosyal ve duygusal açıdan da güçleneceği bir süreç planlaması önemli.
- Veli ve öğretmen işbirliği içinde olmalı. Çocuğu aile ve öğretmen farklı şekilde görüyor. Bu iki kimliğin buluşturulması, velinin de öğretmenin de çocuk odaklı işbirliği yapması çocukların kaygılarının önüne geçebilir, çocuklar da kendilerine alan açabilir.
- Çocuk aklı ve kalbiyle bir bütün. Kendi dilini bulmasına olanak sağlayan ortam sunmak, dilinin anlaşılması, edilgen değil katılan bir birey olduğunu anlatmak, hak ve sorumlulukları olduğunu anlamasına destek olmak önemli.
- Örneğin anadilinden başka bir dilde eğitim travmalara yol açabilir. Bunun travma yerine karşılıklı öğrenme sürecine dönüşmesi önemli. Burada herkese rol düşüyor. Veli, öğretmen ve okul yönetiminin çocuğun okulu travma alanı olarak değil de mutlulukla gidip kendini ait hissettiği ve kendiği gerçekleştirebildiği bir alan olarak görmesini sağlaması önemli.
- Çocuk hakları temelinde yaklaşımın okul kültürüne sirayet etmesi ve çocuk odaklı yaklaşımla her şey daha güzel olabilir.
“Öğretmenler de kaygılar taşıyor”
Aktörlerden bir diğeri öğretmenler. Arık, 2014’te öğretmenlere yönelik yaptıkları araştırmada öğretmenlerin ağırlıklı kaygılarının yalnız hissetmekten kaynaklandığıni ve dayanışma ihtiyacı olduğunun ortaya çıktığını anlattı.
- Öğretmenler de kaygılar taşıyor. Okul olarak beraber çalışabiliyor, sürece velileri de katabiliyorsa öğretmen de yalnız olmadığını hissediyor.
- Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da kritik. Sayı arttıkça kendilerine alan açmakta zorluk çekebiliyorlar.
- Öğretmenin de mutlu olması, okulun bir bütün olarak öğretmeni desteklemesi gerekiyor ki öğrencinin sınıfa ve okula uyumu daha güçlü olabilsin.
- Rehberlik ve psikolojik danışmanlık alanındaki öğretmenlerin önemi büyük. Bu hizmetin her seviyede güçlendirilmesi, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının bu anlamda gözden geçirilmesi, atamaların bu doğrultuda bir daha düzenlenmesi önemli olabilir.
“Veliler ve öğretmenler arasında işbirliği”
Çok aktörlü ortamın bir diğer aktörü veliler. Onlar da en az çocuklar kadar kaygılı olabiliyor.
- Velilerin kaygılarını çocuğa yansıtmaması, olabildiğince sakin ve sabırlı bir süreç yaşıyor olması önemli.
- Çocuk bugün mutlu gelirken ertesi gün hiç beklemediğiniz bir şeye ağlıyor olabilir. Onun o anda neye kaygı duyduğunu bilemeyebiliriz. Bunlara hazırlıklı olmak gerekiyor.
- “Sen 1. Sınıf oldun artık büyüdün” yaklaşımı yaygın. Çocukların hislerini yansıtmasına olanak sağlayan bir ortam olması önemli.
- Veliler öğretmenlere işbirliği ve dayanışma halinde olmalı. Bu işbirliğinde süreklilik önemli. Velilerle öğretmenin söylediklerinde bir uyum olması gerekiyor.