Yanımda hep not defterimi taşırım
2006’dan beri çocuk ve gençlik edebiyatına pek çok eser kazandırdınız. Yazar kimliğiniz dışında kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Doğayı çok severim. Bir dağın yamacı, ormanın derinlikleri, küçük bir köye varan patikalar, bir gölün üzerindeki yansımalar, denizin kokusu ve dalgalı sesi heyecanlandırır beni. Gezerken keşfetmeyi ve araştırmayı severim. Gördüklerimin ötesini, ötesindeki hikâyeleri merak ederim. Antik kentler, farklı kültürler ilgimi çeker.
Yanımda hep not defteri taşırım. Gördüklerimi, düşlediklerimi bazen yazar, bazen de çizerim. Çizdiklerimden yola çıkarak yağlıboya tablolar yaparım. Evimi yaptığım bu tablolar süsler. Aldığım notlarsa kurguya dönüşmeyi bekler.
Çocuk ve gençlik edebiyatında pek çok ödül kazandınız. Eserlerinizin otoritelerce bu denli beğenilmesini neye bağlıyorsunuz?
Dinlemeyi bilirsek bir ağacın pek çok anlatacakları vardır, bir taşın, bir ırmağın, bir kuyunun. Görmeyi bilirsek düş gözümüzün sürprizleriyle karşılaşırız. Düş gözü bize beyazın veya siyahın içindeki renkleri, yıldızların ötesini, gecenin gizlediklerini ve çok daha fazlasını gösterir. Ben de düş gözümle bakmaya, her şeyin hikâyesini dinlemeye çalışıyorum.
Kahramanların peşi sıra giderim
Yazar olmak isteyen okurlarımız için yazma sürecinizden bahseder misiniz? Fikir aşamasından kitabın basımına kadarki süreçte neler yaşıyorsunuz?
Hayal kahramanlarımı tasarlamam zaman alır. Üzerinde günlerce düşünür, onlarla sofraya oturur, onlarla birlikte dolaşırım. Sözcükler zihnimden çıkıp parmaklarımı gıdıklamaya başladığında kurgu oluşuyor demektir. Hikâye kafama yerleştiğinde yazmaya başlar ve kahramanların peşi sıra giderim. Ara ara yazdıklarımı gözden geçirip düzenlemeler yaparım. İlk taslağı yazdıktan sonra detaylı bir okuma yaparım.
Okur kahramanın yaşadıklarını merak etmeli
Söz konusu çocuk ve gençlik edebiyatı olunca günceli yakalamak çok önemli ve bir o kadar da zor bir süreç. Hedeflediğiniz yaş grubuna ulaşabilmek için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Yazdığınız konu kadar karakterler de önemlidir. Çünkü okur genellikle kahramanlarla özdeşleşir ve onların başına gelenleri ya çok yakından gözlemler ya da kendi yaşıyormuş gibi hisseder. Her halükarda okur kahramanın yaşadıklarını merak etmiyorsa sorun var demektir. Bunun için günceli devamlı takip etmeniz gerekir. On iki yaşında bir çocuğu yazıyorsanız onların kendi aralarında neler konuştuğunu, nelerle ilgilendiğini bilmeniz gerekir. Kitap fuarları ve okul etkinliklerinde okurlarımla sık sık bir araya gelme ve onların dünyasını, ilgi alanlarını, düşünce şekillerini ve nelerden hoşlandıklarını gözlemleme fırsatım oluyor. Zihnimde bir kurgu, bir hikâye oluştuğunda aklıma gelen fikirleri, konuları tüm bu gözlemlerimle yoğurup yazarım. Aksi de, ilginç bir fikir okur için sıkıcı bir öyküye veya romana dönüşebilir.
Artık yaşamımızda gerçek dünya kadar sanal âlem de önemli bir yer tutuyor. Siz de Altın Kitaplar’dan çıkan “Oyunda Kal” serisinde bu iki dünyayı ustalıkla harmanlamışsınız. Kitaptaki karakterler oldukça gerçekçi. Hazırlık aşamasında çok gözlem yaptığınız anlaşılıyor. Bu konuda neler söylemek isteriniz?
Çok teşekkür ederim. “Oyunda Kal” serisinde sizin de sözünü ettiğiniz gibi iki dünya birbiriyle harmanlanıyor. Kurgu, kitaptaki kahramanların sanal ve gerçek dünyadaki farklı hâlleriyle ilerliyor. Bu iki dünyanın birbirleriyle iç içe hâlini son on yıldır yoğun bir şekilde gözlemliyoruz. Bu gözlemlerimden yola çıkarak bu seriyi yazmaya karar verdim. İnsanlar teknolojinin nimetlerinden faydalanırken gerçek ve sanalı birbirine karıştırıp, komik, şaşırtıcı, tuhaf hâllere bürünebiliyorlar. “Oyunda Kal” ve serinin ikinci kitabı “Oyundasın” da bu hâllere bürünen insanların hikâyesi.
İdealleştirilmiş bir sanal kimlik
İnsanlar bu iki dünyada birbirinden tamamen farklı kimlikler oluşturabiliyor. Kitabınızdaki Asım karakteri de bunlardan biri. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sanal âlem insana kendini istediği şekilde tanımlama imkânı sağlıyor. Ortaya kendi isteğine göre idealleştirilmiş bir sanal kimlik çıkabiliyor. “Oyunda Kal” kitabımın başkahramanı Asım da okulda silik, sönük biri. Ama sanal âlemde bir o kadar popüler. Sanal alemde kendine “Bakben” ismini koyarken çevresindekilere iç sesiyle “Bak, ben buradayım!” demek istiyor. Ama gerçek yaşamdaki sıradan hâliyle değil de sanal dünyadaki parıltılı profiliyle söylüyor bunu. İlerleyen bölümde hikâyesi “İzleyin, ben buradayım” diyen “İzleben” ile kesişiyor. Asım gerçek yaşamında olmayan bir yerde, bilgisayar oyununun mekânı Varkent’te çok farklı bir karakter, çok başarılı ve popüler. Ama tabii bu ona yetmiyor, gerçek âlemde de aynı başarı ve popülerliği istiyor.
Sizce insanlar sanal dünyada oluşturdukları karakterlerle kendilerinde gördükleri eksikleri mi tamamlıyor yoksa öz benliklerine zarar mı veriyor?
Teknoloji insanlara kendilerini keşfetmeleri ve anlatmaları için yeni yollar sundu. Kimileri sanal dünyada tam bir kopyasını yarattı, kimileri ise gerçek dünyadaki hâllerinden oldukça farklı kimliklere büründü. Belki bazıları Asım gibi farklı görünmeyi, gizlenmeyi sevdiler, bazılarının da maceracı ruhları açığa çıktı. Kim bilir! İnsan karmaşık bir varlık. Neyi, neden yaptığını anlamak için hikâyesinin tamamını dinlemek gerekir. “Oyunda Kal” ve “Oyundasın”da kahramanlarla okurun arasına girmek istemedim. Bunun yerine okura sık sık kahramanların iç seslerini dinlettim. Tam da sizin söylediğiniz gibi Asım üzerinden “İnsan acaba sanal dünyada oluşturduğu karakterle yalnızca kendinde gördüğü eksiklileri mi tamamlıyor?” diye düşündürmek istedim.
Son olarak “Oyunda Kal” serisinin devamı gelecek mi? Ya da ufukta yeni bir proje var mı?
“Oyunda Kal” beni çok heyecanlandıran bir seri oldu. Okurlarım da bana sıklıkla serinin üçüncü kitabını soruyorlar. Haklılar, kahramanların hikâyesi henüz tamamlanmadı. Ben de neler olacağını merak ediyorum.