Eğitim Sen 3 No’lu Şube Başkanı Ayfer Koçak, İstanbul’daki 237 okulun, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yönetiminde yer aldığı Türkiye Gençlik Vakfı’na (TÜGVA) tahsis edilmesiyle ilgili olarak, “Bu çalışmalar daha çok yoksul aile çocukları üzerinden yürütülüyor” dedi.
TÜGVA, 23 Mayıs 2023’te İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gönderdiği yazıda İstanbul’un farklı ilçelerindeki toplam 237 okul ve bu okulların spor salonlarının 16 Haziran ile 28 Temmuz arasında kendilerine tahsis edilmesini istedi. İstanbul Valiliği tahsis talebine onay verdi.
Koçak, söz konusu okullarda eğitimin içeriğiyle ilgili olarak şu bilgiyi verdi:
“Dinsel içerikli eğitimler”
“Okullarda genel olarak sportif etkinlikler, oyunlar ve kültür dersleri şeklinde ders planlaması yapılıyor. Kültür dersleri bölümünde Osmanlı Türkçesi, Arapça temel dini bilgiler, peygamberin hayatı, Kur’an-ı Kerim gibi dinsel içerikli eğitimler yapılıyor.
“Oyunlar bölümünde oynanan oyunlarda ise dini temalı vurgular ön plana çıkarılıyor. Özellikle ‘değerler eğitimi’ başlığı altında tamamen dini öğretiye dayalı ahlak kuralları yine geleneksel ahlak kuralları öğrencilere aşılanmaya çalışılıyor. Özellikle milliyetçi, gerici ve itaatkar bir nesil yetiştirme fikri hayatı işleniyor.”
Milli Eğitim Bakanlığı dışında herhangi bir kurumun devlet okullarındaki imkanları kullanarak çocuklarla bir çalışma yapmalarını bir eğitimci olarak ise şöyle değerlendiriyor Ayfer Koçak:
“Yoksul aile çocukları hedefleniyor”
“Pedagoji bilimi gereği eğitim, pedagojik formasyona sahip eğitimliler tarafından üstlenilmeli. MEB’in genel kriterlerine bakıldığında söylemde ve yazılı tutanaklarda bu böyle geçer, yani Anayasada da karşılığını bulan MEB’in kendi iş ve işlemlerini eğitimle ilgili görevlerini başka bir kişi kurum veya zümreye devredemeyeceği şeklindedir.
“Ancak Milli Eğitim Bakanlığı son yıllarda yoksul aile çocuklarını devletin himayesi altında gerek sportif gerek kültürel anlamda eğitime tabi tutma gibi bir yanılsama yaratarak kendi ideolojik formasyonuna uygun nesiller yetiştirmek istiyor. Ekonomik durumu iyi olan aileler zaten çocuklarını bu çalışmalara göndermiyorlar. Bu çalışmalar daha çok yoksul aile çocukları üzerinden yürütülüyor. Aileler de nasıl olsa devlet okulları diye düşünmeden çocuklarını gönderiyorlar. Kısacası Bakanlık bir suistimal sistemi uygulayarak ailelerin devlet kurumlarına olan güvenini kullanıp yasalara ve mevzuatlara aykırı olarak ve pedagoji bilimine aykırı olarak bir takım protokoller yaparak kamusal olanakları gerici vakıf ve kurumlara açıyor.
“Eğitim Sen olarak bunun mücadelesini geçmişte olduğu gibi vermeye devam edeceğiz, ancak yasal olarak attığımız ve kazandığımız tüm hukuksal kazanımlara rağmen Bakanlık arkadan dolanarak bu uygulamaları gerçekleştiriyor.”
ÇEDES protokolü
Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum Projesi İş Birliği Protokolü”nün (ÇEDES) uygulaması da son zamanlarda gündemde. Kamuoyunda “Manevi danışman” olarak da geçen protokolün iptali için Eğitim Sen Danıştay’a dava açmıştı. ÇEDES ile ilgili takipte olduklarını belirtiyor:
“Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı bir araya gelip ÇEDES protokolünü yaptılar. Bu protokol eğitimin temel karakterine, eğitimde kazanımın pedagojik formasyona dayalı olması ilkesine aykırı olarak tamamen politik bir tercih ile gerçekleştirildi.
“Çocukların eğitimi için TÜGVA ve benzeri kurum ve vakıfların belirlediği eğitimciler dışında, halk eğitim merkezlerinde görevli olan eğitimci arkadaşlarımız da görevlendiriliyor; matematik, Türkçe ve fen bilimleri gibi temel derslerde eğitimci eksikliğini gidermek için…”
“Çocukların eğitim hakkı içinmiş gibi…”
Koçak, son olarak söz konusu uygulamaları özellikle çocuk hakları açısından ise şöyle değerlendiriyor:
“Burada hedeflenen şey, politik mesele, kendi ideolojik formasyonlarına uygun insanlar yetiştirmek. Bunu yaparken de yoksul aile çocuklarını hedef alıyorlar. Propaganda kısmında yaz tatillerinde çocukların eğitimini tamamlanması, sportif ve kültürel faaliyetlerden faydalanması vesaire diyerek farklı bir algı oluşturmaya çalışıyorlar.
“Sanki çocukların eğitim hakkı için yaptıklarını iddia ediyorlar. Oysaki bunun böyle olmadığını biz çok iyi biliyoruz. Özellikle 13 yaş altı çocukların soyut kavramlar üzerinden eğitime tabi tutularak somutu kavramaları engellemeye çalışıyor. Ezberci, itaatkar bir toplum hedefleniyor. Bu kalıpların dışında olan, sıyrılan, itiraz eden kesim ise baskı altında tutularak ülkeyi terk etmeye zorlanıyor.”