Spor yapmak Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 31. maddesine göre her çocuğun hakkı. Ancak her çocuk spora eşit şekilde ulaşamadığı gibi, mülteci, kız ve LGBTİQ+ çocuklar da spor alanında türlü ayrımcılığa maruz kalıyor.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Spor Yöneticiliği Bölümü Dr. Öğr. Üyesi İlknur Hacısoftaoğlu, “Sınıfsal eşitsizlik çocukların spora erişimini güçleştiriyor. Spora erişebilse bile yalnızca belirli branşlara erişebiliyor” diyor. Sadece bu da değil…
Hacısoftaoğlu, spor alanında yaşanan çocuk hakkı ihlallerine dikkat çekerek antrenör-çocuk ilişkisi, sporda çocuğun iyi olma hali, spor alanında olası çocuk istismarı, beden eğitimi dersleri, sporda cinsiyet eşitliği üzerine sorularımızı yanıtladı.
Koruma ve güvenlik ilkeleri
Spor alanında çocuğun iyi olma hali derken ne anlamalıyız?
Çocuğun iyi olma hali (child well-being) yaklaşımı, çocuğun yaşam kalitesini ve memnuniyetini her şeyin önünde tutmanın önemini ve çocuğun yaşamına dönük her uygulamada bu perspektifin gözetilmesi gerektiğini vurgular.
Spora ilişkin önemli mitlerden biri spor yapmanın kendisinin, hiçbir müdahaleye gerek duymadan ve alandaki pratiğe bakılmaksızın bu iyi olma halini artırdığıdır. Kuşkusuz spor, çocuklar için bir haktır ve her çocuğun spor olanaklarına erişiminin önünde hiçbir engel bulunmamalıdır. Fakat bu, spor müdahale ve gözetim olmaksızın çocuğun iyi olma halini yükseltir demek değildir. Tıpkı çocuğun bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi sporda da sporun çocuğun iyi olma halini, yani yaşam kalitesini ve memnuniyetini artırmaya dönük bir aktivite olması için koruma ve güvenlik ilkelerini işler kılmak gerekir.
Bu çerçevede spor alanında çocuğun iyi olma hali, sporun çocuğun iyi olma halini artıracak bir etkinlik olarak kurulmuş olmasıdır. Bunu sağlamanın yolları küresel düzeyde akademi ve uygulamada farklı çalışmalarla ortaya konmuştur. Burada bir önemli nokta spor güvenli bir alan olarak çocuklar için kurulurken mutlaka çocuğun sürece katılımının sağlanmasıdır.
Davranış kodları olmalı
Sporcular genelde günün önemli bir bölümünde antrenör ya da çalıştırıcılarıyla bir arada vakit geçirirler. Bu noktada çocuk sporcu ve antrenör ilişkisi nasıl olmalı? Nelere dikkat edilmeli?
Çocuğun yetişkinle bir arada olduğu tüm alanlarda olduğu gibi spor alanında da çocuk koruma ve güvenlik politikaları işler kılınmalı. Spor, özellikle bireysel sporlar, çocuğun birebir antrenörle çalıştığı, beden merkezli ve kültürel yapısı itibarıyla hiyerarşik ilişkilerin çok yerleşik olduğu bir alan olarak bu ilkelerin çok önemsenmesi gereken bir alan. Bunun içinse kurumsal politikalar şart.
Çocuğun güvenliğinin sağlanması sorumluluğunu tamamen antrenörün omuzlarına bırakamazsınız. Zaten teamülün çocukla yetişkin arasında keskin bir hiyerarşi kurulması olduğu bir kültürde gerekli eğitimleri almamış, kurumsal politikaların olmadığı bir kurumda çalışan antrenörden kendiliğinden çocuk koruma ilkelerini alana taşımasını bekleyemezsiniz. Kurumda davranış kodları ve çocuk koruma politika belgesi olmalı ve alandaki tüm aktörlere bu kod ve ilkeler anlatılmalıdır.
Soyunma odaları, deplasmanlar, spor salonları
“Spora özel davranış kodları belirlenmeli” diyorsunuz… Bunu örneklendirebilir misiniz?
Sporda bedenle temas alanın bir parçası. Üstelik mekanlar bu teması artırıyor. Soyunma odaları, geç saatlere kadar kalınan spor salonları, deplasman maçlarında, önemli turnuvalar öncesi gerçekleşen kamplarda kalınan oteller çocuğun yetişkinle ve akranlarıyla temasını yoğunlaştırıyor. O zaman spor alanında bu duruma özel davranış kodları belirlenmeli.
Şehir dışına bahsettiğim nedenlerle yapılan gezilerde örneğin çocuğun mahremiyetinin, sınırlarının korunmasına azami özen göstermek çok önemli. Aynı odada antrenör sporcuyla kalmamalı ya da daha büyük çocuklar küçük çocuklarla kalmamalı. Ayrıca davranış kodları sadece spora özel değil, branşa özel de belirlenmeli. İki doktora tezi önereceğim; biri Erdal Çetin’in bireysel sporlarda çocuk istismarını ve bunu kolaylaştıran faktörleri inceleyen bir çalışma; diğeri ise Safter Elmas’ın sporda kabul sınamasını inceleyen çalışması. Her iki tez de bu konuyu ayrıntısıyla ele alıyor ve spora özel koşulları inceliyor.
Çocuk söz konusu olunca spora özgü ne gibi istismar biçimleri doğabilir?
Spor, beden merkezli bir etkinlik olduğu için çocuk istismarının alana özel olarak incelenmesi ve tartışılması gerekiyor. Fiziksel, duygusal ve cinsel istismar ve ihmal sporda spor dışı alanlardakine benzer bir biçimde de yer buluyor, farklı boyutlarıyla da gerçekleşebiliyor. Örneğin fiziksel istismar sporda çok yaygın. Acı olmadan başarı kazanılamayacağına ilişkin bir inancın yerleşik olduğu sporda acı çektirerek eğitme davranışı da çok normal görülebiliyor. Oysa çocuklar için örülmüş bir etkinlikte bu anlayışla hareket edilmesi çocuk haklarına, çocuk haklarının temeline aykırı.
Başta söylediğim gibi, çocuğun bulunduğu tüm alanlarda olduğu gibi sporda da çocuğun iyi olma hali her şeyin önünde olmalı. Çocuğa acı çektirecek, bedenine, gelişimine zarar verecek herhangi bir eylem gerçekleştiremezsiniz. Çocuğu tam gelişim döneminde 14-15 yaşında bir turnuvaya katılması için kilo düşürmek, günlerce aç bırakmak çocuk buna gönüllü olsa bile yapılmaması gereken bir uygulamadır.
“İzler hayat boyu silinmiyor”
Çocuğu yaralanmasına yol açacak şekilde bilinçsizce antrene etmek, yeterli eğitim almadan o yaştaki çocuğun gelişimine neyin uygun olduğunu bilmeden antrenörlük yapmak önlenmelidir. Pek çok çocuk, ailesi ve antrenörü elde edilecek önemli bir başarının tüm bunlara değdiği inancındadır. Oysa çalışmalar ve benim yakından gözlemlerim bu izlerin hayat boyu silinmediğine işaret ediyor.
“Önemli olan çocuğun zarar görmemesi”
Çocuğa verdiğiniz her tür zararla ona yaşam boyu onunla kalacak izler bırakıyorsunuz. Elde edilecek başarı zarar vermeden edilmeli. Acı çekmeden, bedel ödemeden başarı olmaz tepkisini duyar gibiyim; fakat çocuk söz konusu olduğunda bir yetişkinin seçimi gibi konuşamayız. Biz yetişkinler olarak onun “bedel” ödemeyeceği bir ortam yaratmakla yükümlüyüz. Gerekirse başarı olmasın ya da spor sistemi baştan sona değişsin, önemli olan çocuğun zarar görmemesi.
“O çocukların tek çıkış yolu”
Pek çok spor insanından şu sözü duyarsınız; en çok yoksul çocuklar kendini adıyor. Orta sınıf aileler, üst sınıf aileler çocuğunu ezdirmiyor. Bir noktada spordan alıyor. Bu ne demek? Neden yoksul çocuklar üzerinden elit spor kendini devam ettiriyor? Neden biz bu cümleleri bu kadar rahat kuruyoruz. Çünkü o çocukların tek çıkışının bu olduğunu, ailesinin de kendisinin de o yüzden her şeye katlandığını biliyoruz. Peki, buna istismar dediğimizde neden karşı çıkıyoruz?
Kız ve LGBTİQ+ çocuklar
Spor yapmak Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde de yer alan bir hak. Çocuklar Türkiye’de eşit şartlarda spora katılabiliyor mu?
Türkiye’de diğer tüm alanlarda olduğu gibi sporda da eşitsizlik söz konusu. Bunlardan ilki toplumsal cinsiyet eşitsizliği. Kız çocukları ve LGBTİQ+ çocuklar sporda pek çok ayrımcılıkla mücadele etmek zorunda. Sınıfsal eşitsizlik çocukların spora erişimini güçleştiriyor. Spora erişebilse bile yalnızca belirli branşlara erişebiliyor. Mücadele sporları, güreş, halter yoksul çocukların yoğunlaştığı sporlar. Buna rağmen tenis, eskrim, yüzme gibi sporlarda daha çok orta, orta üst sınıf çocukları görüyoruz. Bu ayrı bir röportaj konusu olur.
Mülteci çocuklar
Göçmen, mülteci çocuklar için katılımda eşitsizlik söz konusu. Mülteci çocuklar için yapılan etkinlikler son yıllarda artıyor. Bu etkinliklerin katılımcı ve kapsayıcı bir perspektifle yapılması çok çok önemli. Bir iyilik yapar gibi değil bunun bir hak olduğu perspektifiyle etkinlikler düzenlenmeli. BİLGİ’de bu perspektifi vurgulayan, anlatan pek çok etkinlik, proje ve araştırma yürütüyoruz.
Yönetim kurulunda da bulunduğum BoMoVu derneğinin etkinlikleri de incelenebilir, BoMoVu’da bu anlayışla hem kız çocukları hem de mülteci çocuklar için etkinlikler organize ediyoruz.
“Baştan kızların önü kesiliyor”
Kız çocuklarının spor alanında kendilerini var etmesi önündeki engeller, zorluklar zaman zaman haberlere yansıyor. Geçen Temmuz ayında Urfa’da 13 yaşındaki hentbolcu Merve Akpınar spor kariyerinin başında kendisine, “Sen kızsın şort giyemezsin, erkeklerin yanında oynayamazsın” dendiğini anlatmıştı. Toplumsal cinsiyet eşitliği açısından spor ve çocuk hakları düşünülünce ne gibi eksikler var?
Kız çocuklarının doğdukları andan itibaren bedensel varoluşları, hareketleri ve etkinlikleri kısıtlanıyor. Makbul bir kız çocuğu olmak, zarif ve kırılgan olmaktan geçiyor. Ağaç tepesine tırmanan kız çocuğu için oğlan gibi bu deniyor. Ya da çocuk sürekli oğlanlar için kurulan onlar daha hareketli, enerjileri bitmez cümlesini duyuyor. Bu durumda baştan kendini sınırlandırması söyleniyor. Nasıl kendini sınırlandıracağını, nasıl zarif olacağını, nasıl az alan kaplayacağını, nasıl kimseyi rahatsız etmeden sessizce var olabileceğini öğreniyor. Bu elbette baştan kızların önünü kesiyor.
Bunun dışında kızlara ve oğlanlara uygun görülen branşların varlığı, beden eğitimi derslerinin müfredatta olmasa da uygulamada kız çocuklarını kenarda bırakıyor olması, toplumsal cinsiyete dayalı ayrışmanın bir namuslu olmak kriteri olması, yeterince rol model kadının görünür olmaması, özellikle antrenör ve yönetici olarak varlıklarının olmaması tüm bunlar kız çocuklarının spor hakkının önündeki engeller. Kadınların yer aldığı branşlara yapılan yatırım, ayrılan bütçe de az. Bu da gelişiminin önünde bir engel.
Beden eğitimi ve ‘boş geçen ders’ algısı
Beden eğitimi dersinin çocuklar arasında genel algısı “boş geçen ders”tir. Hâlâ böyle bir algı var mı? Dünyada hareketsizliğin ciddi boyutta olduğunu düşünürsek çocuklar açısından neler söylenebilir?
Beden eğitimi dersi halen çocuklar için sınava hazırlanırken boş geçebilecek dersler olarak görülüyor. Şüphesiz tek bir sınava yönelik yapılandırılmış bir eğitim sistemi beden eğitimi derslerinin gelişiminin önündeki en büyük engellerden.
Bunun dışında bedeni gelişmiş olan çocukların zekasının yeterince gelişmiş olmayacağı ya da okuldaki başarısının önemli olmadığı yargısı, sporda başarılı çocukların bir noktada eğitimleriyle spor yaşantısı arasında bir seçim yapma zorunluluğu okul sporlarında ve beden eğitimi derslerinde devam eden sorunlar.
“Umut verici değişim isteği var”
Fakat umut verici bir değişim isteği de var. Çocukların rekreatif düzeyde spora katılımının önemi daha çok vurgulanıyor. Kız çocuklarının spora katılımının önemi daha görünür. Kirlenmenin sadece oğlanlar için güzel olmadığı mesajı nihayet yaygınlaşıyor. Sosyal medya da bu mesajların yaygınlığında etkili.
“Baskın beden ideallerini tartışmalıyız”
Fakat elbette sosyal medyanın bu etkisinden bahsederken, diğer yandan da Instagram gibi platformlar aracılığıyla yaygınlaşan ve saçılan genç insanlar üzerinde hızla etkiye sahip olan beden ideallerinden de bahsetmek gerek. Bu idealler de çok baskın ve çok hızlı etki ediyor. Bunu da ayrıca ve mutlaka tartışmak gerek.